TURKCELL EKSİ TL BAKİYE DÜŞÜRMEME,İPTALİ İÇİN HAZIRKAT
Türkcell ise -8 tl'ye kadar düşüyor.
Eğer avans kontör hizmetiniz açıksa
avans kontör KAPATMA,avans kontör İPTALİ için
------------------------
IPTAL AVANS yazıp 2222'ye ücretsiz göndermeleri yeterlidir.
------------------------
avans kontör nedir.
Avans TL kullanmayan ve 90 günden uzun süredir Turkcell'li olan müşterilerimiz aylık 49 kr karşılığında servisten yararlanabilecektir.
Servisi kullanmak için hemen AVANS yazıp 2222'ye ücretsiz gönderin.
19 Haziran 2013 tarihinden önce Avans TL özelliği aktif olan kullanıcılar bu özelliği iptal ettirmedikleri sürece Avans TL'den ücretsiz faydalanabilirler.
Bizbize Kamu ve Bizbize Destek tarifesinde yer alan müşterilerimiz Avans TL özelliğinden ücretsiz faydalanmaktadır.
-
İptal etmek için
19 Haziran 2013 tarihinden önce Avans TL özelliği aktif olan kullanıcılar servisi iptal etmek için cep telefonlarından *166*3# tuşlamalıdır.
Aylık 49 kr karşılığında servisten yararlanan kullanıcılar ise servisi iptal etmek için IPTAL AVANS yazıp 2222'ye ücretsiz göndermeleri yeterlidir.
site bilgi (guncel):http://www.turkcell.com.tr/bireysel/servisler/sayfalar/turkcell-avans-tl.aspx
Kerkur_teknik servisimi kullanabilirsiniz;sorularınızi MSN için kerkur@hotmail.com ekleyin
Bilgisayarinizda sorunmu var,birşey mi arayıp bulamıyorsunuz,yapmak istediğiniz şeyi anlatın hangi program ile o sorun çözülür destek vereyim.İnternetiniz olsun yeter.Mail atın iletişime geçin.ilk sorun çözümüm ücretsiz.Ayağınız Alışsın Diye. Kısaca yapılabilecekler: - bir dosyayı bellek kartından yada geri dönüşüm kutusundan silince bile kurtarma - format atma - windows hızlansın diye bakım yapma - aradığın birşeyi bulmana yardımcı olma - w.s. yazılım desteği mail atın cevabı bekleyin.
Hepsiburada.com
8 Kasım 2013 Cuma
AMSTRAD MD 15200 DCI UYDU ntvspor
UYDU GRUBU » CI - KART GİRİŞLİ » AMSTRAD MD 15200 DCI UYDU ALICISI
AMSTRAD MD 15200 DCI UYDU ALICISI
ntvspor key
0015-03-A021230035461400
Etiketler:
AMSTRAD 15200,
AMSTRAD MD 15200 DCI UYDU ALICISI,
NTVSPOR,
ntvspor key
17 Eylül 2013 Salı
google da en çok hangisi çıkıyor : http://www.googlefight.com/
İki kelime isim site adı v.s. yazıyorsunuz hangisi google da en çok çıkıyorsa o bu sitede karşılaması var
http://www.googlefight.com/
örnek recep tayyib kemal 2013
http://www.googlefight.com/index.php?lang=en_GB&word1=recep+tayyib+2013&word2=kemal+2013
gibi
9 Mart 2013 Cumartesi
uydunet modem ip değiştirmek için ayar 2013
uydunet modem ip değiştirmek için ayar 2013
modem ayarlarından modu hangisi ise ötekine çevirin
* yani Bridge yada router modu seçili olanı değiştir onayla sayfayı(ok yap(Enter 'a bas)
sonrasında
bağlantı kesilecektir
kesilince
* modemi fişten çıkarıp 20 sn bekleyin takın
Not: ip nonuzu ip numaranızı öncesinde iş sonunda kontrol edin;
http://whatismyipaddress.com/
adresi gibi yerlerden.
modem ayarlarından modu hangisi ise ötekine çevirin
* yani Bridge yada router modu seçili olanı değiştir onayla sayfayı(ok yap(Enter 'a bas)
sonrasında
bağlantı kesilecektir
kesilince
* modemi fişten çıkarıp 20 sn bekleyin takın
Not: ip nonuzu ip numaranızı öncesinde iş sonunda kontrol edin;
http://whatismyipaddress.com/
adresi gibi yerlerden.
Etiketler:
*,
2013,
ayar,
ayarlarından,
Bridge,
çevirin,
hangisi ise,
için,
kablonet,
modem,
modem ip değiştirmek,
modu,
onayla,
ötekine,
router,
sayfayı sonrasında,
seçili olanı değiştir,
uydunet,
yada,
yani
26 Ocak 2013 Cumartesi
TOPLUM ÖNÜNE ÇIKMA KORKUSUNU YENMEK
TOPLUM ÖNÜNE ÇIKMA KORKUSUNU
YENMEK
Toplum karsisinda, mikrofon veya kamera karsisinda konusurken yüzlestigimiz en büyük engel korku ve heyecandir. Ilk defa yaptigimiz her is önce heyecan ve korku olusturur. Korku aninda dolasim sistemi içerisine gerginlikle orantili olarak asiri kortizol salgilanir. Bu durum düsünce akisini engeller. Kisi bu anda olumlu duygularini kaybeder. Daha ileri düzeyde elleri ve hatta tüm vücudu titrer. Kalbin çarpmasi ve kan dolasimi hizlanir. Davranislarin kontrol edilmesi zorlasir. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan baskalariyla göz göze gelemez; basi titrer, adeta beyni dis dünyadan kopmus gibi olur. Korku aninda insan kalbinde bir iç endise akintisi hisseder. Insan bir an önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklasmak, yapmak istedigini yapmaktan vazgeçmek zorunda kalir. Ayrica endise veya korku konusmacinin inandiriciligi kaybetmesine yol açar.
Bazi insanlarda korku duygusu çok gelismistir. Sik sik duyulan bu endiseler gittikçe birbirlerini beslerler ve endise edebilme yetenegi gelisir: Insan en küçük bir sorundan bile endise duymaya baslar. Ileri düzeyde korku ve endise, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir.
Tüm basarili konusmacilar toplum önüne çiktiklarinda mutlaka heyecanlanmislardir. Istisnasiz her insan korku ve endiseyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarini yeniden gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapilmalidir. Asagida korkunun nedenleri tek tek açiklanmistir. Bu nedenler varsa bunlari yok etmek amaciyla bir sonraki bölümde yine bir dizi alistirma hazirlanmistir. Bu alistirmalarin bir kismini yalniz basiniza gerçeklestirebilirsiniz. Ancak bunlari toplum karsisinda gerçeklestirirseniz daha hizli basarirsiniz.
KORKUNUN NEDENLERI
Temel korku nedenleri arasinda baski dolu çocuklugu, sürekli yasanan stres ve hastaliklari, sosyal olmayan bir is ortaminda uzun süre çalismayi, basarisizliga inanmayi, hafizanin zayif kalmasini, söylenecek bir söz bulunamamasini sayabiliriz.
Baski Dolu Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde asiri aile otoritesi, baski, siddet, dayak gibi olaylar yasanabilir. Normalin üzerine çikarak belli bir süreklilikte devam ettiginde bu durum kisinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir. Baski ve siddet ortaminda çocuk kendine güvenini kaybeder. Kisiligi bir yandan tepkici, diger yandan baskalarina bagimli gelisir. Sürekli asagilanan çocugun alt suurunda basarisizlik imaji yerlesir. Bu imaji normal sarlar altinda özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün degildir. eger bir sekilde yerlesmis olan asiri heyecanlariniz varsa köklü degisikliklerle bunlari yok etmelisiniz.
Sürekli Stres ve Hastaliklar
Ara sira yasanan, siddetli de olsa, stres ve hastaliklarin kalici bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur. Hatta kisa süreli ve geçici olduklarinda bunlar insanin yasama sevincini ve heyecanini artirabilirler.
Ancak stres (ve stres üreten hastaliklar) hafif de olsa uzun süreli yasanirsa söyle bir gelisme olur: Kan dolasim sistemine devamli kortizol hormonu salgilanir. Bu salgilama vücudu kisa sürede çöplüge dönüstürür. Stres vücudu germekte ve saldiriya hazir tutmaktadir. Dolaysiyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediginde asiri baski altinda kalan sinir sistemi yorulur. Bu yorgunlugun araliksiz devam etmesi halinde insan ölüme kadar gidebilir. Vücut bu durum karsisinda otomatik bir tedbir alir. Beyin ile vücut arasindaki emir-komuta zinciri zayiflatilir. Çünkü kisi öyle bir düsünce aliskanligina sahiptir ki bu düsünce gerginlik üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir. Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyusturur, vücut gevser ve rahatlar. Ama bu rahatlama ayni zamanda düsünce akisini da iyice tahrip eder. Bu süreçte düsünce akisi bloke olur, hatirlama iyice zayiflar, unutkanlik kendini gösterir, kisi iç sorunlariyla iyice bunalir.
Tüm bunlar yine kisinin kendine güvenini sarsar, kisiyi insanlardan uzaklastirir. Böylece korkunun basarisizlik, kendini suçlama, asagilama gibi bir boyutu ortaya çikar.
Ancak hastaliklarin stres üretmesi insanin düsünce biçiminden kaynaklanir. Insan eger hastaligi kendisini olgunlastiran bir firsat olarak görürse, vücudu aci çekebilir, ama psikolojisi saglam olacagindan tahrip edici stresi yasamayabilir.
Antisosyal Bir Is Ortami
Bazi isler veya is ortamlari vardir ki bunlar yapilari geregi insanlari toplumdan uzak tutarlar. Örnegin bilgisayarin sürekli basinda oturup is yapmak durumunda olanlar dis dünyadan büyük ölçüde koparlar. Zihinleri bilgisayar dünyasinin kendilerine sundugu sanal ortama iyice kapilmistir. Bazi fabrika isleri belli bir tezgahin önüne hapsedebilir. Bu arada geceleri çalisip gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle konumlari da toplumsal olmayan (asosyal) bir yapi tasir. Buna karsin yöneticilik, pazarlamacilik, ögretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kisileri sosyal olmaya zorlar.
Insanlar kendilerini toplumdan uzaklastiran islere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alisir. Degisik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayiflar. Kavramalari kendi iç referanslariyla sinirlanir. Topluma açilip insanlarla konusmaktan sikilirlar. Kisilikleri, içine kapanik ve bireysellik ekseninde gelisir. Dolaysiyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiginde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çesitli hobiler gelistirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidisi engelleyebilirler.
Basarisizlik Inanci
Yukaridaki sartlarin hiç birisi mevcut olmadigi halde insanlar yine de toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni basarisizlik imajinin zihinlerine iyice yerlesmesidir. Insanin her davranisa yükledigi anlam, alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir isi basarmaya girisen insan her zaman istedigi sonucu elde edemeyebilir. Bu herkes için tabiidir. Ama bazi insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen basarisiz olduklarini düsünürler ve kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanir. Sonuçta insan farkinda olmadan kendi alt bilincine “ben basarisizim” hükmünü yerlestirmis olur. Bu çok sinirlayici bir kaliptir. Çünkü insan bir kere bu inanci otomatiklestirdiginde bu inanç onun hemen her isinde basarisiz olmasina yol açar. Neye inaniyorsak beynimiz onu dogrulamak ugurunda amansiz gayretler göstermeye devam edecektir.
“Ben basarisizim” inanci alt bilincinde yerlesmis olan insan “belki bu defa basarabilirim” diyerek harekete geçse de sik sik “ya basaramazsam” endisesini yasar. Bu endise dikkatini zayiflatir, zihnini olumsuz sonuçlara yaklastirir. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltir. Kisi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdigi tedirginlik kisiyi “vazgeçme” noktasina götürür. Böylece kisi gerçekten de basarisiz olur. Toplum karsisinda konusabilme ise cesaret gerektiren bir basaridir. Basarisizlik inanci cesareti kiracagindan kisi toplum karsisinda konusamaz. Basarisizlik ihtimali aklina geldiginde bile derin bir korku veya endise yasar.
Söylenecek Bir Sözün Olmamasi
Toplum karsisinda söz söylemeyi engelleyen son faktör kisinin söyleyecek bir sözünün olmamasidir. Pek tabii ki ne söyleyecegimizi bilmiyorsak konusmaya baslayinca takiliriz. Bunu bir çok defa tecrübe etmisizdir. Dolaysiyla düsüncelerimizden emin olmadigimizda konusmaya cesaret edemeyiz.
Bir insanin söyleyecek sözünün olmamasinin çesitli nedenleri olabilir ki bu, çok kapsamli bir sorundur. En temelde bu durum kisinin iyi bir okuyucu olmamasindan kaynaklanir. Insanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Hiç okumayan insanlarin bilgileri çok sinirlidir. Ayrica bu kisiler bilgilerini birbirleriyle iliskilendirerek yeni anlamlar ve bakis açilari da üretemezler. Ancak insanlar okuma disinda kisisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düsünmüs olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin disinda hiç bir seyle ilgilenmeyen insandir. Çünkü söylenen söz ancak baskalarini ilgilendirdiginde baskalarina anlatilabilir. Baskalariyla ilgilenmeyen ve genel sorunlar üzerinde düsünmeyen insanlarin beyin aktiviteleri zayiftir. Dolaysiyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiginde ne söyleyecekleri konusunda endiseye kapilirlar. Bu endise konusma cesaretlerini kirar.
Hafizanin kontrol Edilememesi
Çok zayif bir hafiza kisinin özgüvenini yitirmesinin ve konusmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konusmaci huzura çiktiginda hafizasinin kendisine yardimci olmayacagini ve ne söyleyecegini unutabilecegini düsündügünden konusmaya cesaret edemez. Esasen hafizasi çok zayif olan insanlar belirgin bir hastaligin isaretini verirler. Çogunlukla hafiza eksikligi bir hastaligin belirtisi degil zihinsel tembelligin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliginden kaynaklanir. Konsantrasyon eksikligi ise girginlikten veya stresten kaynaklanir. Dolaysiyla kisi gevsedikçe konsantrasyon yetenegi artar; bu artis hafizanin dogal çalisma ritminin saglam islemesine yol açar.
Konusacagi konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yogunlasmis bir kisi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrintili olmamakla birlikte hafizamizin güçlenmesini ve bize yeterince yardim etmesini saglayan bazi teknikler üzerinde duracagiz. Mükemmel bir hafizaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki israrli bir çalisma ile kisa sürede arzuladiklari hafizayi gelistirebileceklerini görebilirler.
Korkunun Çözülmesi
Surasi gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanin huzurunda konusmamissaniz her defasinda heyecan duyarsiniz. Bazen heyecaniniz o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çikaramazlar.
Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecani çok kolay yeneceksiniz. Eger bunu gerçekten arzuluyorsaniz simdiden bilin: Toplum önüne çiktiginizda kalbiniz sakin, gözleriniz isil isil olacak.
Çalismalarinizi üç ana bölümde olusturacaksiniz. Unutmuyorsunuz. Korkular zihninizde yerlesmis otomatik programlarin sonucudur. Ortami olustugunda bu programlar bir plak gibi devreye girmektedir. Plagi bozmaz ve yerine yenisini koymazsaniz eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamli çaldiginiz plaklar her defasinda daha güçlü ve köklü hale gelirler.
Korkularimizi üç temel alanda çalisarak yok edecegiz. Birinci alan kelimelerle kurulu alandir. Düsüncelerin bir boyutunu kelimeler olusturur. Korkularimiz varsa bunlar kelimelerle örülmüstür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle çözecegiz.
Düsüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar olusturur. Kendinizi nasil canlandiriyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mi? Basi dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mi? “Insan ne düsünüyorsa odur.” sözü dogrudur. Bu ifadeyi degistirelim. Insan kendini hayalinde en çok nasil görüyorsa odur. Kendimiz hakkindaki imaj filmlerini degistirmemiz gerekiyor. Bu çalisma alanini “Imaj telkin Sistemi” olarak adlandiralim. Korkuyu yenmeye çalisirken üçüncü bir boyutu “davranisi” kullanacagiz. Kelime veya imajlardan olusan tüm düsünceler, tekrar edildiklerinde eyleme dönüsürler. Eylem davranistir, tutumdur. Beynimizdeki kaliplari asil pekistiren sergiledigimiz tutumdur. Çünkü düsünce tutuma dönüstügünde tüm algilarimiz devreye girer. Davranirken yaptiklarinizi duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacagimiz çalismalari “Tutum telkin Sistemi” kavramiyla ifade edelim. Simdi gurur verici büyük kisiliginizi insa etmeye hazirsiniz. bizimle gönü birligi içinde çalismaya devam ettiginizde heyecan verici bir hizda nasil da degistiginizi göreceksiniz. Basliyoruz:
Cümle Telkini
Toplum karsisinda söz söylemekten korku ve endise duymanin devamliligini saglayan en önemli faktör inanç sistemidir. Aldigimiz her bilgi, yasadigimiz her tecrübe inanç sistemimizi etkiler ve yeniden sekillendirir. Bu bölümde bu inançlarin baslicalarini aktariyoruz.
-Ben yeterince yetenekli degilim
-Bu isi basaran insanlar benden çok üstün
-Simdiye kadar hep basarisiz oldum
-Baskalari varken bu isi yapmak bana düsmez
Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle asilsiz inançlardir. Ancak ne yazik ki insanlarin çogunlugu bu asilsiz inançlari edindiklerinden hayatlari hep sönük geçmeye mahkum edilmistir. Dikkat edelim: Inançlar her zaman kendilerini dogrularlar. Neye inaniyorsak, maddi manevi tüm güçler bizi dogrulamak için çalisirlar. Simdi yukaridaki inançlarin neden dogru olmadigini anlatacagiz. Lütfen bu açiklamalari tekrar tekrar okuyunuz. Bu açiklamalari ezberleseniz bile firsat buldukça okumaya devam ediniz. Burada amaçlanan sadece ögrenmeniz degildir. Temel amaç dogru inancin alt bilincinize kilitlenmesinin saglanmasidir. Zira inançlariniz kendinize defalarca söylediginiz sözlerdir. Simdi dogru sözleri kendinize söyleyerek dogru inançlari yerlestirmeniz gerekmektedir. Bu açiklamalari yeterince okur ve anlatilanlari firsat buldukça düsünmeye devam ederseniz bir ay içinde yeni inançlariniz alt suurunuza kaydolacaktir. Daha hizli degismek istiyorsaniz, tele-terapi kasetlerinde anlatilan sistemi her gün kullanmalisiniz.
Cümle telkin sistemine göre alt suurumuzu hizla yapilandiracak yeni cümle emirleri verecegiz. Alt suurumuzdaki kaliplar zaten bu tür cümle emirlerinden olusmustu. Emirlerin güçlü bir sekilde yerlesmesi için belli özelikler tasimasi gerekir. Bu özellikleri siralayalim:
1.Derin Gevseme: Tüm kas sistemlerinizi gevsetmelisiniz. (Ek ‘ye bakiniz.) Seminer ortaminda sunucunuz derin gevsemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevseyebilirseniz emirleriniz o kadar derin ve kalici yerlesir.
2.Cümle Yapisi: Cümle yapisi yeterince basit olmalidir. Kisa cümleler kurmalisiniz. Cümle sadece simdiki zaman kipinde olmalidir. Alt suur geçmis veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri, geçmis veya gelecek zaman için dikkate alir. Geçmis hep geçmistir ve gelecek de hep gelecektir. Alt suur olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden anlar Sadece olumlu emirleri anlar.
3. Gelisme Sürekliligi: Cümle yapisi gelismenin sürekliligini ve tekamülü içermelidir. Her hangi bir olayin tekrarina bagli olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre asagidaki telkin cümlelerini elestirelim:
--Ben basarili olmak isteyen bir insan olarak her gün gelisiyor, mükemmellesmeye adim adim ve süratle ilerliyorum. (Cümle çok uzun, emir kayboluyor.)
--Sigara içmiyorum. (Zaman kipi dogru, ama cümle olumsuz.)
--Çok ders çalisacagim. (Gelisme bagi yok. Gelecek zaman hatasi var. Asirlar geçse de alt suur emri hep gelecege atar.)
--Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Simdiki zaman dogru kullanilmis. Gelisme her güne ve her nefese baglanmis. Iste en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah daha dinç uyaniyorum.” deyin.
Telkin olustururken yikmak istediginiz olumsuzluklar hakkinda zorluklarla karsilasabilirsiniz. Eskilerini nasil kaldiracaksiniz?
Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum.
Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum.
Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanilmasi degildir. bunun yerine olumlu karsit anlamli kelimeleri seçmek zorundasiniz.
Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum.
Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi birakiyorum.
Bu bölümde önce genel basarimizi engelleyen hatali inançlari yok etmemiz gerekir. Ardindan dogru inançlarin fikir temellerini olusturacagiz. bu fikir temellerinin alt suurumuza kodlanmasi için alistirmalar yapacagiz.
YIKICI INANÇLAR
Ben Yeterince Yetenekli Degilim
Size de Edison veya Einstein gibi günü 24 saat olan bir ömür emanet edildi. Siz de kafatasinizin içinde bütün diger insanlar gibi ölünceye kadar esit sayida milyarlarca sinir hücresinden olusturulan harika bir beyin mekanizmasi tasiyorsunuz. Siz de herkes gibi sadece süt emme yetenegi gelismis olarak dünyaya gönderildiniz ve bunun disindaki her seyi dünyada ögrendiniz. Öyle büyük bir potansiyele sahipsiniz ki milyonlarca is yapsaniz bile beyin kapasitenizin hala yaklasik binde bir-ikisini kullaniyorsunuz. Kimse sizden üstün yeteneklerle yaratilmadi. Siz de kimseden üstün yeteneklerle yaratilmadiniz. Öyleyse neden bazi insanlar zirvelere tirmaniyorlar? Neden sempati, karizma, zenginlik, söhret gibi degerler yalnizca bazi insanlarin elinde kaliyor? Fizikçi iseniz neden bir Einstein veya Abdüsselam degilsiniz? Edebiyatçi iseniz tarihin gerilerinde hala parlak kalan Shakeasper’in ötesine neden geçmiyorsunuz?
Insani potansiyel üstünlügüne kavusturan tek vasita “bilgi” ve bilgiye dayali “egitim”dir. Kendinizi incelediginizde bilgiye dayali olmayan hiç bir becerinizi bulamayacaksiniz. Okuma-yazmasi olmayan Hz. Peygamber’e(asm) Kur’an’da geçen ilk emrin “oku” yani “ögren” olmasi sasirtici gelmiyor mu? Bugün biz bilgilerimizin % 80’ini okuma yoluyla elde ediyoruz.
Siz sel yiginlarinda kendinizi sürükleyen bir siradanliga layik olamayacak kadar üstünsünüz. Hayallerinizde yasayan “büyük size” ulasmak sizin elinizdedir. Kimse günlük 24 saatine bir dakika ekleyemez. Ama siz bir gününüze 10 günlük isi sigdirabilirsiniz. Bu güne kadar kisisel yeteneklerinize ne kadar yatirim yaptiniz?
Zihninizden yükselen çesitli itiraz sesleri duyuluyor; iddialarimizi küçümsüyor musunuz? O zaman asagidaki açiklamalara ne diyeceksiniz?
-Bu Isi Basaran Insanlar Benden Çok Üstün
Kendinizi yaniltiyorsunuz. bir vakitler Anthony Robbins de böyle düsündügünü söylüyor. 20 yaslarinda iken bir otelde hizmetli olarak çalisiyordu. Fakir ve egitimsizdi. Çektigi izdirap canina tak ettiginde tüm hayatini kökten degistirmeye karar verdi. Önce bir hizli okuma kursuna gitti ve ardindan birkaç yil içinde 700 kitap okudu.
Bugün ayni adam Amerika Birlesik Devletlerinin her yil milyonlarca dolar kazanan adami ve neredeyse tüm dünyada taniniyor. yillarini egitime harcayan profesörler bile önce hafife aldiklari bu yüksek egitimi olmayan adamdan ders almaya ve kitaplarini tavsiye etmeye basladilar. Onun hayatini sadece on yil içinde böylesine degistiren neydi? O sadece basarmak için yola çikti ve kader onu basariya ulastirdi. Onun kavradigi gerçegi biz de kavramaliyiz.
Sunlari bilmeliyiz. Insanin sinir sisteminde milyarlarca nöron vardir. Nöronlardan olusan beynimiz saniyede 30 milyar bitlik bilgi isleyebilmektedir. Herhangi bir normal beyinde olusturulabilecek potansiyel örgü veya baglanti sayisi 1 rakamini izleyen 10 milyon kilometre sifirla ifade edilebiliyor. Kafamizdaki her bir nöronun bir milyon bitlik enformasyon depolama kapasitesi vardir. Bu korkunç potansiyel saglikli olan herkeste vardir ve biz insanlar potansiyelimizin ortalama olarak % 1’ini kullaniyoruz. Geri kalan büyük kapasite ise kullanmamiz için bizi bekliyor.
200 civarindaki bulusun sahibi Edison basarinin % 99’unu çalismaya, %1’ini de zekaya baglamaktadir. Bu zekanin önemsiz oldugu anlamina gelmez. bunun anlami zekanin tek gelisme yolunun çalisma oldugunu gösterir.
Evet sonuçta bu isi basaranlar sizden üstündür. Ama bu üstünlükleri sizden üstün dogmalarindan kaynaklanmaz. Sadece çalisarak üstün hale gelmislerdir. Tarihe üstün olarak geçen herkes sadece ve yalnizca amansizca çalisarak üstünlesmisler; yani kullandiklari beyin kapasitelerini arttirmislardir. Digerlerinden hiç farkiniz olmadigi halde kendinizi üstün olmamaya mahkum ederseniz olusturdugunuz bu inanç kalibi tüm hayatiniz boyunca sizin üstün olmanizi engelleyecektir.
-Simdiye Kadar Hep Basarisiz Oldum
Edison da elektrigi bulmak için yillarca beklemek ve binlerce deney yapmak zorunda kalmisti. Bir ABD baskani sonunda baskan olabilmek için yillarca bir çok seçime girmek ve kaybetmek zorunda kalmisti. Hayat her zaman sabirla hedefleri üzerinde durmaya devam edenleri hedefe ulastirmistir.
Dagarciginizdan “basarisizlik” kelimesini kaldirmak zorundasiniz. Böyle bir olgu yoktur; tesebbüse devam eden insan için basarisizlik yoktur. Sadece her defasinda basariya bir adim daha yaklasmak vardir. Basarisizlik denilen her sey sizi basariya götürmeyen bir yolun kesfidir. Her basarisizlik zannedilen olay bizin için paha biçilmez derslerle doludur. Eger yaptiklarinizin sonucunu kontrol etmemisseniz “basarisizliginiza” hükmedecek ve çalismaktan vazgeçeceksiniz. Elinizde bir pusula yoksa tek basari yolunuz deneme-yanilmadir. Oysa simdi elinizde basariya ulasanlarin olusturdugu pusulalar vardir.
“Basarisizlik” kelimenizi kaldirmakla kalmamali ve bu kelimeye yüklediginiz tecrübelerinizin anlamlarini da “basariya bir adim daya yaklastim” seklinde degistirmelisiniz. Bu degisikligi yaptiginizda aslinda gerçegin ta kendisinin de bu oldugunu göreceksiniz.
Eger bu kelimeyi unutamiyorsaniz, mutlaka kullanacaksaniz, basarisizligi dogru tanimlayin. Gerçekte tek basarisizlik vardir: Çalismaktan, denemekten, tesebbüsten vazgeçmek...
Baskalari Varken Bu Isi Yapmak Bana Düsmez
Herkes böyle düsünseydi simdi geceleri karanlikta kaliyor olacaktik. Hepimizin hayatini degistiren insanlar böyle düsünmüyorlardi. Bu is öncelikle birinci derecede bana düser diyen insanlar o isi yapan insanlardir. Farklilasan insanlar derhal sorumluluk üstlenen insanlardir. Kullandiginiz her sey baskalarinin ürettigi seyler midir? Neden siz de üretmeyesiniz? Bu isin sorumlulugu benim omuzlarimda dediginizde birden o isin önderi konumuna getirildiginizi göreceksiniz. Bu konulmus bir kanundur. Sizin yaptiginiz isi baskalarinin da yapmasinin size zarari yoktur. Siz de yaparsaniz o is daha mükemmele ulasir. Kaldi ki eger duygularinizi kuvvetli kullaniyor ve daha çok çalisiyorsaniz, o isi yapan baskalarinin da lideri konumuna yükselirsiniz.
Dünyada iki tip insan vardir: Yöneten ve yönetilenler; güdenler ve güdülenler; düsünce üretenler ve üretilen düsünceyi taklit edenler... Birinci sinifta yer alanlar tüm insanligin %10’undan azdir. siz sadece bir inanç ve bakis açisi degisikligi ile ilk guruba dahil olabilirsiniz.
Eger hala “ben yapamam” diyorsaniz, o zaman bilmelisiniz ki yapmak istemiyorsunuz. Yani “ben yapmak istemiyorum” demek istiyorsunuz. Yapabilecegini bildigi halde yapmak istemeyen insan için ise yapilabilecek hiç bir sey yoktur. Yaraticimiz ne yapabileceklerini bilen insanlarin tercihlerine müdahale etme hakkini ve gücünü kimseye vermemistir.
ALISTIRMA: KORKU-CÜMLE TELKIN
1. Asagidaki telkin cümlelerini okuduktan sonra takip eden açiklamalari inceleyin. Önce telkin cümlelerinin inanç temellerini yerlestirmeliyiz.
a) Her gün Büyük Yeteneklerim Sürekli Gelisiyor.
Bu sözü milyonlarca defa kendinize söyleyeceksiniz. Lütfen önce bir kaç saatinizi kendinize ayirin. Tüm geçmisinize bakin. Bu güne kadar basardiginiz küçük büyük ne varsa, edindiginiz küçücük bir tecrübe bile olsa not defterinize kaydediniz. Göreceksiniz ki küçümsediginiz siz, çok büyük isleri zaten basardiniz. Köyde hiç bir kültürel ve tecrübi birikimi olmayan bir çobana göre çok farkli birikimleriniz var. Bunlari tekrar tekrar düsünerek ne kadar yetenek potansiyeliniz oldugunu kendinize söyleyeceksiniz.
b) Her gün Daha Üstün Olmaya Devam ediyorum
Bu inanci da milyonlarca defa tekrar edeceksiniz. Unutmayin zaten her gün binlerce defa kendiniz hakkinda kendinize bir seyler söylüyorsunuz. Geçmisteki tecrübelerinizi hep yüklediginiz anlamlarla sik sik kendinize söylediniz. Simdi o tecrübelerin anlamini degistiriyorsunuz ve yine kendinize söylüyorsunuz. Basaran insanlarin geçmislerini düsünün. Bir Marsli gibi, baska bir yaratik gibi dünyaya gelmediler. Onlar da sizin gibi önce, okuma-yazma bilmiyorlardi. Onlar da annelerinin kucaginda büyüdüler. Hatta biz bir anne kucagindan yoksun idiyseniz daha üstün olma firsatina sahip olduk demektir. Daha büyük asker daha zor sartlara ragmen zafere kavusan askerdir. Basarili olduklarini bildiginiz insanlara göre daha çok fakirlik, hastalik veya aci çekmisseniz ruhunuz daha dolu ve heyecanli demektir. Tüm bunlar digerlerinden daha da üstün olabilmeniz konusunda sizi daha yukarilara itecektir. Bu yeni iç konusmanin duygularinizda yol açtigi degisikligi hemen görmelisiniz.
c) Her gün Daha Basarili Olmaya Devam Ediyorum.
Lütfen geçmisinize bakiniz. 10 yil önceki siz ile 5 yil önceki ve bugünkü sizi karsilastirin. Bu karsilastirma biçimi bir aliskanlik olarak yerlesmelidir. Her zaman dikkat etmeniz gereken, azicik da olsa üstünlestiginiz noktalar olmalidir. Çogu insanin düstügü korkunç hataya düsmeyin. Kendinizi çok imkani olan baskalariyla degil; bugün düne göre daha çok imkani olan kendinizle karsilastiracaksiniz. Siz size göre üstünlesiyorsunuz. Nerelerde ne kadar? Üstün noktalarinizi görmek için kendinizden asagida olanlara bakabilirsiniz ama asla kendinizden üstün olanlara bakarak kendinizde üstün noktalar aramayin. Aksi taktirde ilerleme sürecini gerileme sürecine dönüstürürsünüz. Kendinizden üstün olanlara sadece nerelere çikmak istediginizi düsündügünüzde bakmalisiniz. Bu bakis sizi yukariya çekecektir. Bu ilerleyisinizi milyonlarca defa görmelisiniz. Unutmayin, beynimiz disaridaki gerçegimizi hayalimizde kurguladigimiz gerçegimizden ayiramaz. Yani yetim bir bebegi görmek sizi üzdügü kadar, yetim bir çocugu hayal etmek de sizi üzer. Disaridaki gerçegi biz kontrol edemeyiz ama hayalimizdeki gerçekle istedigimiz gibi oynayabiliriz, onu hemen degistirebiliriz. Hemen degismek istedigimize göre ilk yapmamiz gereken hayalimizi degistirmektir.
d) Önüme Çikan Her Isi Hemen Yapiyorum.
Karsinizda çözülmesi gereken bir problem mi var? Hemen harekete geçiyorsunuz. Problem yoksa aramalisiniz. Çünkü özellikle bu çagda problemsiz hiçbir köse bulamayiz. Üstlenebilecegimiz bir çok görev vardir. Biz görevi arayarak üstlenmesek bile çogu zaman görev bir firsat olarak bize sunulur. Çogu insan bu tür firsatlari angarya görerek reddeder. Bilmeliyiz ki yaptigimiz her isin hemen parasal bir karsiligi olmak zorunda degildir. En önemli karsilik edineceginiz paha biçilmez tecrübedir. Önce gereken mükemmellikte isi gerçeklestiremeseniz de bilmesiniz ki hiç kimse bir isi ilk yaptiginda kusursuz olmamistir.
Yolda yürüyen bir görme özürlüyü kolundan tutup yardim etmek mi gerekiyor? Bir milletvekilinin bir konuda uyarilmasi mi gerekiyor? Yetim bir çocugun basinin oksanmasi mi gerekiyor? Ailenizin geçiminin saglanmasi mi gerekiyor? Daha neler bulacaksiniz. Neden siz degil de bir baskasi yapsin bunlari? Baskasi da yalniz basina eksik yapmaya mahkum üstelik... Sizi sadece bu tutumunuz ve bu tutuma bagli olarak sürdürdügünüz tekrarlariniz gelistirir. Hiç bir is angarya degildir. Ücretsiz çiraklik yapsaniz bile edindiginiz tecrübe bir gün paha biçilmez olacak ve eger ücret ariyorsaniz yillarin emek birikimini bir gecede alabilecek hale gelebildiginizi göreceksiniz.
Burada tabii ki her isi hemen yapmaya kalkin demiyoruz. “Arzuladiginiz size” destek olabilecek, o kisi olabilmek için gerekli yeteneklerinizin gelismesine destek olacak her is firsatina sahip çikin diyoruz.
2. Asagidaki Telkinleri derin gevsemeyi takiben uyguluyorsunuz. Her bir telkini 10’ar defa zihninizden tekrar edin.
--Her gün dostlarimi daha çok seviyorum.
Her gün kendime güvenim ve cesaretim artiyor. Her gün sahnede daha yüksek güvenle konusuyorum.
3. Asagidaki telkin cümlelerini seminer ortaminda (veya arkadaslarinizla birlikte baska bir ortamda) yüksek sesle söyleyiniz. Önce hep birlikte, ardindan tek tek.
--Kendime güvenim artiyor.
--Cesaretim artiyor.
--Yaraticimin verdigi gücü hissediyorum.
--Tüm engelleri asiyorum.
--Hizla güçleniyorum.
--Hepinizi çok seviyorum.
Imaj-Telkini
Telkinlerin çok büyük boyutunu zihnimizde yasadigimiz imajlar (visualization) olusturur. Imajlarin etkisi kelimelerden bazan yüzlerce kat fazladir. Zihninizde kendinizi görüyorsunuz. Ulasmak istediginiz ideal “siz” i tanimliyorsunuz. o kisiyi insa edeceksiniz. Geleceginizi kuracaksiniz. hayalinizde hangi filmlerin kahramanisiniz. kendinize ne tür roller biçiyorsunuz. Insanlar yasadiklarini önce zihinlerinde prova etmislerdir. gelecekte yasayacak olan nasil bir “siz”in provasini yapiyorsunuz?
Imaj-Telkin sisteminde korkularini yenen bir “siz” in provasini yapacaksiniz. Gelecekteki size hayalinizde dokunacaksiniz. Sizi göreceksiniz. Sizin kokunuzu hissedeceksiniz. Sizi isiteceksiniz. Bu teknigi sadece korku ve heyecani yenmekte kullanmak zorunda degilsiniz. Gelistirmek istediginiz tüm yeteneklerinizde bu çalisma size yardimci olacaktir.
ALISTIRMA: KORKU-IMAJ-TELKIN
1. Toplum Önündesiniz: Gözlerinizi kapatacaksiniz. (Su anda nasil yapildigini okumak için tabii ki gözleriniz açik) Kendinizi sahnede hayal ediyorsunuz. Karsinizda binlerce insan var. Sizi heyecanla alkisliyorlar. Onlari görün. Isiklar üzerinizde odakli. Fotograf flaslari üzerinizde patliyor. Size dönen kameralari, resminizi çeken kameralari görün. Tüm salonu, kocaman salonu görün. Kürsüde kendinizi görün.
Ortaminizdaki tüm sesleri duyun. Alkislari, isliklari, flas patlamalarini, elinizdeki mikrofonu.... “Sag olun. sag olun” diyorsunuz. Sesinizin yankisini duyun. “Huzurunuzda olmaktan mutluyum. Sizi seviyorum” deyin. Sesiniz dalgalaniyor, duyuyorsunuz. Ortam sicak. Sicakligi hissedin. Kalbinize dikkat edin. Çok sakinsiniz. Elinizde mikrofon var. Onu agziniza yakin tutuyorsunuz ve hissediyorsunuz. Kalbiniz sakin. Mutlusunuz. Heyecanla konusmaya basliyorsunuz. sizi alkisliyorlar. Onlari görüyorsunuz.
Protokol siralarina bakin. Orada devlet baskanlari ve milletvekilleri oturmus, sizi seyrediyorlar. Onlara hükmeder gibi konusuyorsunuz. Basiniz dim dik. mutlusunuz, cesursunuz, gülümsüyorsunuz.” (Bu bölümde size anlatilan görsel canlandirma müzik esliginde seminer sunucunuz tarafindan uygulanacaktir.)
2. kendinizi Bil Clinton ile tartisirken hayal edin.
3. Televizyonda bir açik oturumda konustugunuzu hayal edin. tüm ayrintilari yasayin.
4. Meclis kürsüsünde milletvekillerine konusuyorsunuz.
Davranis-Telkini
Sergiledigimiz tüm davranislarimiz zamanla kisiligimizin bir parçasi olurlar. Otomatiklesirler. Eger davranislarimizi degistirirsek onlara bagladigimiz duygularimizi da degistirmis olacagiz. Duygular ve davranislar her zaman yan yana gelirler. Korkmus gibi davranirsaniz korkarsiniz; korkarsaniz, korkmus gibi davranirsiniz. Ya korkmamis gibi davranirsaniz ne olur? Korkuyor olsaniz da süratle korkunuzun yok oldugunu görürsünüz. Duygularinizi bos verin ve korktugunuz her seyin üzerine korkmuyor gibi davranarak gidin. Simdi korku duygusunun yaptirmak istemedigi bir kisim davranislari zayiftan siddetliye dogru arttirarak yapacagiz. Yiktigimiz davranis kaliplariyla aslinda o kaliplari olusturan korkularimizi yikacagiz. Ancak bu çalismalari bilhassa topluluk ortamlarinda yapmaya özen göstermeliyiz.
ALISTIRMA: KORKU-DAVRANIS-TELKIN
1. Önce ayaga kalkip güzel konusma seminerini tercih ettiginiz için gurup olarak kendinizi alkislayiniz. Ayaga kalkarak isim, soyad ve görevinizi söyleyiniz. Her arkadasinizi alkislayiniz.
2. Dörder kisilik guruplar olusturarak ön sirada ayakta durunuz. (1 er dakika) Semineri hangi yolla ögrendiniz, katilma amaciniz nedir? Herkes hocaya kisa bir soru sorar. (her konusmada alkislar-bagirmalar- yüksek sesle bravo bagirislari)
3 . Tek tek yüksek bir zemin üzerine çikiniz. Asagidaki cümleleri bagirarak söyleyiniz ve oturunuz.(alkislar)
“Ben cesaretliyim. Kendime güveniyorum. Herkes gibi yetenekliyim.
Basaracagim. Bana inanin arkadaslar.”
4 . Gazete kagidindan sopa yapiniz. Ayaga kalkiniz, asagidaki cümleleri kuvvetle söyleyerek sopayi tekrar tekrar masaya vurunuz.
“Içimdeki engelleri yok ediyorum. Ben basarisizlik tanimiyorum. Çok güçlüyüm.”
5 . Ikiserli guruplar halinde asagidaki konuya sert dille (oturarak ve ayakta olarak) tartisirlar:
“Isik topraktan daha önemlidir.” “Toprak isiktan daha önemlidir”
“Bilgi sayesinde zeka artar.” “Zeka sayesinde bilgi artar.”
6 . Önce herkes oturdugu yerde sesini yükselterek gülme ve bagirma çalismasi yapar. Ardindan dörderli guruplar halinde ve son olarak teker teker topluluk önüne çikarak bu çalismayi yapar.
Gülerken: Suna bakin hahhahhaaa, hihhihhi, suna bakin hohhohhoo, hehhehhee
Bagirirken: Defol yanimdan. Defol. Gözüm görmesin seni, defol...
7 . Yürüyüs çalismalari:
Omuzlar dik, ileriye bakarak sert ve düzgün adimla yürüyüs
Önce bir, sonra iki el havada, ardindan eller havada çirpilarak ve guruba bakarak yürüyüs.
Tüm vücudu hareket ettirerek, saga sola sarkarak ve guruba bakarak yürüyüs
Eller arkada (dil çikararak bunu yapmayi çok zor buluyorsaniz olusturabileceginiz en gülünç yüz ifadesiyle) guruba bakarak yürüyüs
8 . Sarki Söyleme:
Gurup ortaminda hem gurup halinde hem de bireysel olarak belli sarkilar, mirildanarak, yüksek sesle, oturarak, gurup halinde ve tek tek ayaga kalkilarak söylenecek. (seminer sunucusu gerekli parçalari, söz çözümleriyle birlikte ögrencilere sunacaktir)
Hafiza Faktörü
Hafizamizi etkileyebilmek için üzerinde durabilecegimiz dört teme alan vardir. Bu alanlara hakimiyet derecemiz hafiza gücümüzü belirler. kitabimizin temel konusu “hafiza egitimi” olmadigindan burada konu hakkinda detayli bilgi verilmeyecektir. Iste önemli faktörler:
1. Biyolojik-Psikolojik Saglamlik: Vücudumuzu genel yönetim biçimimizle ilgilidir. Vücudumuzun bio-kimyasal denge durumu hafizamizi ciddi sekilde etkiler. bu arada ruhumuzu yönetme biçimimiz de ciddi sekilde hafizamizi etkiler. Konuya iliskin daha ayrintili bilgi için kitabinizin ikinci bölümünde yer alan “Mutluluk Gelistirme Yaklasimi” altinda yapilan açiklamalari okuyunuz.
2. Gevseme Düzeyi: en büyük hafiza düsmani gerginliktir. Gerginligin ürettigi stres düsünce akisini engeller, yavaslatir. Gerginlik arttikça konsantrasyon azalir. Konsantrasyon azaldikça da hafiza tahrip olur. Seminerimizde size ögretilen derin gevseme egzersizlerini her gün bir defa (30 dakika) uyguladiginiz taktirde 20 gün içersinde fark edilir bir degisim gözlemleyeceksiniz. (Bkz Ek: de yer alan açiklamalar) Hafizayi güçlendirmenin en kolay yolunun derin gevseme oldugunu söyleyebiliriz.
3. Inanç Biçimi: hafizanizin kötü olduguna inaniyor musunuz? Cevabiniz “evet”se, emin olun hafizaniz kötüdür. Çünkü süper bir hafiza temeline sahip olsaniz da, eger olmadigina inanmissaniz sadik dostunuz olan alt suur tüm çabasini sarf ederek hafizanizi tipki inandiginiz hale getirir. Deli olmak istiyorsaniz bunun çok kolay bir yolu vardir. Her gün kendinize deli oldugunuzu söyleyiniz.
Hafizamizin kötü olduguna iliskin inanci nasil gelistiririz? Gergin ve sikintili yasadigimiz günlerde beynimizin düsünce akisi yavaslar. O zamanlarda kötü hafiza dikkatimizi çeker. Gizliden gizliye endise etmeye ve hafizamizin kötü oldugunu kendimize söylemeye baslariz. Sonra sevdigimiz zarar verici arkadaslarimiz bize bizi güçsüzlestiren telkinler iletirler: “Nasil unutursun, yaslaniyorsun galiba. sen de mi unutkan oldun? Sakin bunu da unutma ha!” Bu sözleri duya duya büsbütün unutkanliga sartlaniriz. Bu tür sözler tekrar edildiklerinde önce süphe olustururlar. Sonra kanaata dönüsürler. ardindan inanç olurlar. Sonunda iyice güçlenirler; iman derecesinde güçlü olurlar. Onlari söküp atmak vücuttan damarlari söküp atmak kadar zor oluverir.
Varsa -bilinçli veya bilinçsiz yerlesmis olabilir- böyle bir inanci derhal yikmalisiniz. Hafiza zayiflamasinin nedenlerini ögreniniz. Hafizanizin yerinde oldugunu ve gelismeye devam ettigini düsünürseniz, süreci tersine dönüstürürsünüz. Önce eski inancinizdan süphelenirsiniz. Ardindan bu süphe kanaata dönüsür. güçlü bir hafizaya sahip oldugunuza inandiniz mi emin olun beyniniz bu inancinizi dogrulamak için tüm gücüyle çalisacaktir.
4.Hafiza Teknikleri
Bu güne kadar hafiza üzerinde pek çok bilimsel arastirma yapilmis; özellikle Bati’li arastirmacilar orijinal hafiza teknikleri gelistirmislerdir. Esasen bu hafiza teknikleri insanlik tarihi kadar eskidir. zira tarihte süper hafizali insanlar yasamistir. Ama herkesin kolaylikla kullanabilecegi sisteme yeni kavustugumuzu söyleyebiliriz. Bu teknikler üzerinde yeterince çalisarak sizler de birer hafiza ustasi olursunuz.
Dünyaca taninmis hafiza ögreticilerinden birinin Dominic O’brain, digerinin Tony Buzan oldugunu biliyoruz. Türkiye’den kendisi de mükemmel bir hafizaya sahip olan Melik Safi Duyar bilinen hafiza tekniklerini Türkiye halkinin hizmetine sunarak çok degerli bir hizmete imzasini atmistir. Bu isimler disinda inanilmaz hafizalariyla sasirtici gösteriler yapan pek çok isim bulunmakla birlikte, bu üç ismin imzasiyla yayinlanan eserler hafiza teknikleri konusunda yeterince bilgilenmemizi saglayacaktir.
Bir gerçegin alti çizilmelidir. derin gevsemeyi bilmeyen kisi için diger iki faktörün büyük etkinligi kalmaz. Derin gevsemeyi basardiginizda ise beyninizin dogal çalisma biçimi normal hayatta hafiza tekniklerine fazla bir ihtiyaç birakmaz.
Bu kitapta hafiza üzerinde ayrintili bilgi vermiyoruz. Ancak konuya iliskin kitaplarin bazilarini kitabinizin Ek ‘inde bulabilirsiniz. Konusma sirasinda karilasacaginiz hatirlama sorununu çözmek için konunuzu çalisin ve gerginligi yok edin. Hafizanizin sizi yalniz ve yardimsiz birakmayacagini göreceksiniz. Burada size sadece bir kaç alistirma verilecektir.
ALISTIRMA: KORKU-HAFIZA
1. Derin Gevseme ve Telkin
Kitabinizin Ek’ de anlatilan derin gevsemeyi yaptiktan sonra asagidaki telkinleri, telkin bölümünde tekrar ediniz.
--Her gün hafizam gelisiyor.
--Her gün daha iyi hatirliyorum.
2. Duyusal Canlandirma Yapiniz
Duyularinizi kullanarak zihninizde canlandirma yapiniz. Duyusal canlandirma yeteneginizi bol alistirmalarla gelistirdikçe bilgilerin daha güçlü olarak hafizanizda yerlesmeye basladigini göreceksiniz. Asagida örnekleri verilen bu tür egzersizler iç görü yeteneginizi artiracaktir. Söz söylemeye kalkmadan önce yapacaginiz çalismada ise böyle bir canlandirma ile hafizanizdaki bilgileri iyice pekistirmis olacaksiniz.
Görsel Canlandirma
Kaybettigi yavrusunu arayan bir annenin görüntüsü, Günes dogarken ve batarken olusturdugu görüntünün renk özellikleri, akan suda yansiyan isigin görüntüsü, bir firtina görüntüsü, lisede iken sizin görüntünüz, çiçeklerin görüntüleri, böcekler, arabalar....
Isitsel Canlandirma
Gök gürültüsü, hayvanlarin sesleri, rüzgar, sinek viziltisi, uçak sesi, öfkeyle bagirma, aglama, gülme sesleri ...
Dokunsal Canlandirma
Tokat attiginizda eliniz ne duyar, ateste yansa parmaginiz ne hisseder, demiri siksaniz, elinizi kesseniz, yumusak yataga uzansaniz, çocugu öpseniz... ne duyarsiniz.
2 . Eski Bilgilerinizi Tarayiniz
Ilk okul, ortaokul, lise döneminde okulda ögretmenleriniz kimlerdi, hangi dersleri aldiniz, okulunuzun nasil bir çevresi vardi, hangi önemli hatiralariniz var? Oturun ve kendinize bunlari hatirlama talimati vererek bekleyin.
Toplum karsisinda, mikrofon veya kamera karsisinda konusurken yüzlestigimiz en büyük engel korku ve heyecandir. Ilk defa yaptigimiz her is önce heyecan ve korku olusturur. Korku aninda dolasim sistemi içerisine gerginlikle orantili olarak asiri kortizol salgilanir. Bu durum düsünce akisini engeller. Kisi bu anda olumlu duygularini kaybeder. Daha ileri düzeyde elleri ve hatta tüm vücudu titrer. Kalbin çarpmasi ve kan dolasimi hizlanir. Davranislarin kontrol edilmesi zorlasir. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan baskalariyla göz göze gelemez; basi titrer, adeta beyni dis dünyadan kopmus gibi olur. Korku aninda insan kalbinde bir iç endise akintisi hisseder. Insan bir an önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklasmak, yapmak istedigini yapmaktan vazgeçmek zorunda kalir. Ayrica endise veya korku konusmacinin inandiriciligi kaybetmesine yol açar.
Bazi insanlarda korku duygusu çok gelismistir. Sik sik duyulan bu endiseler gittikçe birbirlerini beslerler ve endise edebilme yetenegi gelisir: Insan en küçük bir sorundan bile endise duymaya baslar. Ileri düzeyde korku ve endise, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir.
Tüm basarili konusmacilar toplum önüne çiktiklarinda mutlaka heyecanlanmislardir. Istisnasiz her insan korku ve endiseyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarini yeniden gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapilmalidir. Asagida korkunun nedenleri tek tek açiklanmistir. Bu nedenler varsa bunlari yok etmek amaciyla bir sonraki bölümde yine bir dizi alistirma hazirlanmistir. Bu alistirmalarin bir kismini yalniz basiniza gerçeklestirebilirsiniz. Ancak bunlari toplum karsisinda gerçeklestirirseniz daha hizli basarirsiniz.
KORKUNUN NEDENLERI
Temel korku nedenleri arasinda baski dolu çocuklugu, sürekli yasanan stres ve hastaliklari, sosyal olmayan bir is ortaminda uzun süre çalismayi, basarisizliga inanmayi, hafizanin zayif kalmasini, söylenecek bir söz bulunamamasini sayabiliriz.
Baski Dolu Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde asiri aile otoritesi, baski, siddet, dayak gibi olaylar yasanabilir. Normalin üzerine çikarak belli bir süreklilikte devam ettiginde bu durum kisinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir. Baski ve siddet ortaminda çocuk kendine güvenini kaybeder. Kisiligi bir yandan tepkici, diger yandan baskalarina bagimli gelisir. Sürekli asagilanan çocugun alt suurunda basarisizlik imaji yerlesir. Bu imaji normal sarlar altinda özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün degildir. eger bir sekilde yerlesmis olan asiri heyecanlariniz varsa köklü degisikliklerle bunlari yok etmelisiniz.
Sürekli Stres ve Hastaliklar
Ara sira yasanan, siddetli de olsa, stres ve hastaliklarin kalici bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur. Hatta kisa süreli ve geçici olduklarinda bunlar insanin yasama sevincini ve heyecanini artirabilirler.
Ancak stres (ve stres üreten hastaliklar) hafif de olsa uzun süreli yasanirsa söyle bir gelisme olur: Kan dolasim sistemine devamli kortizol hormonu salgilanir. Bu salgilama vücudu kisa sürede çöplüge dönüstürür. Stres vücudu germekte ve saldiriya hazir tutmaktadir. Dolaysiyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediginde asiri baski altinda kalan sinir sistemi yorulur. Bu yorgunlugun araliksiz devam etmesi halinde insan ölüme kadar gidebilir. Vücut bu durum karsisinda otomatik bir tedbir alir. Beyin ile vücut arasindaki emir-komuta zinciri zayiflatilir. Çünkü kisi öyle bir düsünce aliskanligina sahiptir ki bu düsünce gerginlik üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir. Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyusturur, vücut gevser ve rahatlar. Ama bu rahatlama ayni zamanda düsünce akisini da iyice tahrip eder. Bu süreçte düsünce akisi bloke olur, hatirlama iyice zayiflar, unutkanlik kendini gösterir, kisi iç sorunlariyla iyice bunalir.
Tüm bunlar yine kisinin kendine güvenini sarsar, kisiyi insanlardan uzaklastirir. Böylece korkunun basarisizlik, kendini suçlama, asagilama gibi bir boyutu ortaya çikar.
Ancak hastaliklarin stres üretmesi insanin düsünce biçiminden kaynaklanir. Insan eger hastaligi kendisini olgunlastiran bir firsat olarak görürse, vücudu aci çekebilir, ama psikolojisi saglam olacagindan tahrip edici stresi yasamayabilir.
Antisosyal Bir Is Ortami
Bazi isler veya is ortamlari vardir ki bunlar yapilari geregi insanlari toplumdan uzak tutarlar. Örnegin bilgisayarin sürekli basinda oturup is yapmak durumunda olanlar dis dünyadan büyük ölçüde koparlar. Zihinleri bilgisayar dünyasinin kendilerine sundugu sanal ortama iyice kapilmistir. Bazi fabrika isleri belli bir tezgahin önüne hapsedebilir. Bu arada geceleri çalisip gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle konumlari da toplumsal olmayan (asosyal) bir yapi tasir. Buna karsin yöneticilik, pazarlamacilik, ögretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kisileri sosyal olmaya zorlar.
Insanlar kendilerini toplumdan uzaklastiran islere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alisir. Degisik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayiflar. Kavramalari kendi iç referanslariyla sinirlanir. Topluma açilip insanlarla konusmaktan sikilirlar. Kisilikleri, içine kapanik ve bireysellik ekseninde gelisir. Dolaysiyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiginde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çesitli hobiler gelistirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidisi engelleyebilirler.
Basarisizlik Inanci
Yukaridaki sartlarin hiç birisi mevcut olmadigi halde insanlar yine de toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni basarisizlik imajinin zihinlerine iyice yerlesmesidir. Insanin her davranisa yükledigi anlam, alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir isi basarmaya girisen insan her zaman istedigi sonucu elde edemeyebilir. Bu herkes için tabiidir. Ama bazi insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen basarisiz olduklarini düsünürler ve kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanir. Sonuçta insan farkinda olmadan kendi alt bilincine “ben basarisizim” hükmünü yerlestirmis olur. Bu çok sinirlayici bir kaliptir. Çünkü insan bir kere bu inanci otomatiklestirdiginde bu inanç onun hemen her isinde basarisiz olmasina yol açar. Neye inaniyorsak beynimiz onu dogrulamak ugurunda amansiz gayretler göstermeye devam edecektir.
“Ben basarisizim” inanci alt bilincinde yerlesmis olan insan “belki bu defa basarabilirim” diyerek harekete geçse de sik sik “ya basaramazsam” endisesini yasar. Bu endise dikkatini zayiflatir, zihnini olumsuz sonuçlara yaklastirir. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltir. Kisi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdigi tedirginlik kisiyi “vazgeçme” noktasina götürür. Böylece kisi gerçekten de basarisiz olur. Toplum karsisinda konusabilme ise cesaret gerektiren bir basaridir. Basarisizlik inanci cesareti kiracagindan kisi toplum karsisinda konusamaz. Basarisizlik ihtimali aklina geldiginde bile derin bir korku veya endise yasar.
Söylenecek Bir Sözün Olmamasi
Toplum karsisinda söz söylemeyi engelleyen son faktör kisinin söyleyecek bir sözünün olmamasidir. Pek tabii ki ne söyleyecegimizi bilmiyorsak konusmaya baslayinca takiliriz. Bunu bir çok defa tecrübe etmisizdir. Dolaysiyla düsüncelerimizden emin olmadigimizda konusmaya cesaret edemeyiz.
Bir insanin söyleyecek sözünün olmamasinin çesitli nedenleri olabilir ki bu, çok kapsamli bir sorundur. En temelde bu durum kisinin iyi bir okuyucu olmamasindan kaynaklanir. Insanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Hiç okumayan insanlarin bilgileri çok sinirlidir. Ayrica bu kisiler bilgilerini birbirleriyle iliskilendirerek yeni anlamlar ve bakis açilari da üretemezler. Ancak insanlar okuma disinda kisisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düsünmüs olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin disinda hiç bir seyle ilgilenmeyen insandir. Çünkü söylenen söz ancak baskalarini ilgilendirdiginde baskalarina anlatilabilir. Baskalariyla ilgilenmeyen ve genel sorunlar üzerinde düsünmeyen insanlarin beyin aktiviteleri zayiftir. Dolaysiyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiginde ne söyleyecekleri konusunda endiseye kapilirlar. Bu endise konusma cesaretlerini kirar.
Hafizanin kontrol Edilememesi
Çok zayif bir hafiza kisinin özgüvenini yitirmesinin ve konusmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konusmaci huzura çiktiginda hafizasinin kendisine yardimci olmayacagini ve ne söyleyecegini unutabilecegini düsündügünden konusmaya cesaret edemez. Esasen hafizasi çok zayif olan insanlar belirgin bir hastaligin isaretini verirler. Çogunlukla hafiza eksikligi bir hastaligin belirtisi degil zihinsel tembelligin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliginden kaynaklanir. Konsantrasyon eksikligi ise girginlikten veya stresten kaynaklanir. Dolaysiyla kisi gevsedikçe konsantrasyon yetenegi artar; bu artis hafizanin dogal çalisma ritminin saglam islemesine yol açar.
Konusacagi konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yogunlasmis bir kisi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrintili olmamakla birlikte hafizamizin güçlenmesini ve bize yeterince yardim etmesini saglayan bazi teknikler üzerinde duracagiz. Mükemmel bir hafizaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki israrli bir çalisma ile kisa sürede arzuladiklari hafizayi gelistirebileceklerini görebilirler.
Korkunun Çözülmesi
Surasi gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanin huzurunda konusmamissaniz her defasinda heyecan duyarsiniz. Bazen heyecaniniz o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çikaramazlar.
Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecani çok kolay yeneceksiniz. Eger bunu gerçekten arzuluyorsaniz simdiden bilin: Toplum önüne çiktiginizda kalbiniz sakin, gözleriniz isil isil olacak.
Çalismalarinizi üç ana bölümde olusturacaksiniz. Unutmuyorsunuz. Korkular zihninizde yerlesmis otomatik programlarin sonucudur. Ortami olustugunda bu programlar bir plak gibi devreye girmektedir. Plagi bozmaz ve yerine yenisini koymazsaniz eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamli çaldiginiz plaklar her defasinda daha güçlü ve köklü hale gelirler.
Korkularimizi üç temel alanda çalisarak yok edecegiz. Birinci alan kelimelerle kurulu alandir. Düsüncelerin bir boyutunu kelimeler olusturur. Korkularimiz varsa bunlar kelimelerle örülmüstür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle çözecegiz.
Düsüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar olusturur. Kendinizi nasil canlandiriyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mi? Basi dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mi? “Insan ne düsünüyorsa odur.” sözü dogrudur. Bu ifadeyi degistirelim. Insan kendini hayalinde en çok nasil görüyorsa odur. Kendimiz hakkindaki imaj filmlerini degistirmemiz gerekiyor. Bu çalisma alanini “Imaj telkin Sistemi” olarak adlandiralim. Korkuyu yenmeye çalisirken üçüncü bir boyutu “davranisi” kullanacagiz. Kelime veya imajlardan olusan tüm düsünceler, tekrar edildiklerinde eyleme dönüsürler. Eylem davranistir, tutumdur. Beynimizdeki kaliplari asil pekistiren sergiledigimiz tutumdur. Çünkü düsünce tutuma dönüstügünde tüm algilarimiz devreye girer. Davranirken yaptiklarinizi duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacagimiz çalismalari “Tutum telkin Sistemi” kavramiyla ifade edelim. Simdi gurur verici büyük kisiliginizi insa etmeye hazirsiniz. bizimle gönü birligi içinde çalismaya devam ettiginizde heyecan verici bir hizda nasil da degistiginizi göreceksiniz. Basliyoruz:
Cümle Telkini
Toplum karsisinda söz söylemekten korku ve endise duymanin devamliligini saglayan en önemli faktör inanç sistemidir. Aldigimiz her bilgi, yasadigimiz her tecrübe inanç sistemimizi etkiler ve yeniden sekillendirir. Bu bölümde bu inançlarin baslicalarini aktariyoruz.
-Ben yeterince yetenekli degilim
-Bu isi basaran insanlar benden çok üstün
-Simdiye kadar hep basarisiz oldum
-Baskalari varken bu isi yapmak bana düsmez
Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle asilsiz inançlardir. Ancak ne yazik ki insanlarin çogunlugu bu asilsiz inançlari edindiklerinden hayatlari hep sönük geçmeye mahkum edilmistir. Dikkat edelim: Inançlar her zaman kendilerini dogrularlar. Neye inaniyorsak, maddi manevi tüm güçler bizi dogrulamak için çalisirlar. Simdi yukaridaki inançlarin neden dogru olmadigini anlatacagiz. Lütfen bu açiklamalari tekrar tekrar okuyunuz. Bu açiklamalari ezberleseniz bile firsat buldukça okumaya devam ediniz. Burada amaçlanan sadece ögrenmeniz degildir. Temel amaç dogru inancin alt bilincinize kilitlenmesinin saglanmasidir. Zira inançlariniz kendinize defalarca söylediginiz sözlerdir. Simdi dogru sözleri kendinize söyleyerek dogru inançlari yerlestirmeniz gerekmektedir. Bu açiklamalari yeterince okur ve anlatilanlari firsat buldukça düsünmeye devam ederseniz bir ay içinde yeni inançlariniz alt suurunuza kaydolacaktir. Daha hizli degismek istiyorsaniz, tele-terapi kasetlerinde anlatilan sistemi her gün kullanmalisiniz.
Cümle telkin sistemine göre alt suurumuzu hizla yapilandiracak yeni cümle emirleri verecegiz. Alt suurumuzdaki kaliplar zaten bu tür cümle emirlerinden olusmustu. Emirlerin güçlü bir sekilde yerlesmesi için belli özelikler tasimasi gerekir. Bu özellikleri siralayalim:
1.Derin Gevseme: Tüm kas sistemlerinizi gevsetmelisiniz. (Ek ‘ye bakiniz.) Seminer ortaminda sunucunuz derin gevsemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevseyebilirseniz emirleriniz o kadar derin ve kalici yerlesir.
2.Cümle Yapisi: Cümle yapisi yeterince basit olmalidir. Kisa cümleler kurmalisiniz. Cümle sadece simdiki zaman kipinde olmalidir. Alt suur geçmis veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri, geçmis veya gelecek zaman için dikkate alir. Geçmis hep geçmistir ve gelecek de hep gelecektir. Alt suur olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden anlar Sadece olumlu emirleri anlar.
3. Gelisme Sürekliligi: Cümle yapisi gelismenin sürekliligini ve tekamülü içermelidir. Her hangi bir olayin tekrarina bagli olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre asagidaki telkin cümlelerini elestirelim:
--Ben basarili olmak isteyen bir insan olarak her gün gelisiyor, mükemmellesmeye adim adim ve süratle ilerliyorum. (Cümle çok uzun, emir kayboluyor.)
--Sigara içmiyorum. (Zaman kipi dogru, ama cümle olumsuz.)
--Çok ders çalisacagim. (Gelisme bagi yok. Gelecek zaman hatasi var. Asirlar geçse de alt suur emri hep gelecege atar.)
--Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Simdiki zaman dogru kullanilmis. Gelisme her güne ve her nefese baglanmis. Iste en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah daha dinç uyaniyorum.” deyin.
Telkin olustururken yikmak istediginiz olumsuzluklar hakkinda zorluklarla karsilasabilirsiniz. Eskilerini nasil kaldiracaksiniz?
Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum.
Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum.
Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanilmasi degildir. bunun yerine olumlu karsit anlamli kelimeleri seçmek zorundasiniz.
Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum.
Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi birakiyorum.
Bu bölümde önce genel basarimizi engelleyen hatali inançlari yok etmemiz gerekir. Ardindan dogru inançlarin fikir temellerini olusturacagiz. bu fikir temellerinin alt suurumuza kodlanmasi için alistirmalar yapacagiz.
YIKICI INANÇLAR
Ben Yeterince Yetenekli Degilim
Size de Edison veya Einstein gibi günü 24 saat olan bir ömür emanet edildi. Siz de kafatasinizin içinde bütün diger insanlar gibi ölünceye kadar esit sayida milyarlarca sinir hücresinden olusturulan harika bir beyin mekanizmasi tasiyorsunuz. Siz de herkes gibi sadece süt emme yetenegi gelismis olarak dünyaya gönderildiniz ve bunun disindaki her seyi dünyada ögrendiniz. Öyle büyük bir potansiyele sahipsiniz ki milyonlarca is yapsaniz bile beyin kapasitenizin hala yaklasik binde bir-ikisini kullaniyorsunuz. Kimse sizden üstün yeteneklerle yaratilmadi. Siz de kimseden üstün yeteneklerle yaratilmadiniz. Öyleyse neden bazi insanlar zirvelere tirmaniyorlar? Neden sempati, karizma, zenginlik, söhret gibi degerler yalnizca bazi insanlarin elinde kaliyor? Fizikçi iseniz neden bir Einstein veya Abdüsselam degilsiniz? Edebiyatçi iseniz tarihin gerilerinde hala parlak kalan Shakeasper’in ötesine neden geçmiyorsunuz?
Insani potansiyel üstünlügüne kavusturan tek vasita “bilgi” ve bilgiye dayali “egitim”dir. Kendinizi incelediginizde bilgiye dayali olmayan hiç bir becerinizi bulamayacaksiniz. Okuma-yazmasi olmayan Hz. Peygamber’e(asm) Kur’an’da geçen ilk emrin “oku” yani “ögren” olmasi sasirtici gelmiyor mu? Bugün biz bilgilerimizin % 80’ini okuma yoluyla elde ediyoruz.
Siz sel yiginlarinda kendinizi sürükleyen bir siradanliga layik olamayacak kadar üstünsünüz. Hayallerinizde yasayan “büyük size” ulasmak sizin elinizdedir. Kimse günlük 24 saatine bir dakika ekleyemez. Ama siz bir gününüze 10 günlük isi sigdirabilirsiniz. Bu güne kadar kisisel yeteneklerinize ne kadar yatirim yaptiniz?
Zihninizden yükselen çesitli itiraz sesleri duyuluyor; iddialarimizi küçümsüyor musunuz? O zaman asagidaki açiklamalara ne diyeceksiniz?
-Bu Isi Basaran Insanlar Benden Çok Üstün
Kendinizi yaniltiyorsunuz. bir vakitler Anthony Robbins de böyle düsündügünü söylüyor. 20 yaslarinda iken bir otelde hizmetli olarak çalisiyordu. Fakir ve egitimsizdi. Çektigi izdirap canina tak ettiginde tüm hayatini kökten degistirmeye karar verdi. Önce bir hizli okuma kursuna gitti ve ardindan birkaç yil içinde 700 kitap okudu.
Bugün ayni adam Amerika Birlesik Devletlerinin her yil milyonlarca dolar kazanan adami ve neredeyse tüm dünyada taniniyor. yillarini egitime harcayan profesörler bile önce hafife aldiklari bu yüksek egitimi olmayan adamdan ders almaya ve kitaplarini tavsiye etmeye basladilar. Onun hayatini sadece on yil içinde böylesine degistiren neydi? O sadece basarmak için yola çikti ve kader onu basariya ulastirdi. Onun kavradigi gerçegi biz de kavramaliyiz.
Sunlari bilmeliyiz. Insanin sinir sisteminde milyarlarca nöron vardir. Nöronlardan olusan beynimiz saniyede 30 milyar bitlik bilgi isleyebilmektedir. Herhangi bir normal beyinde olusturulabilecek potansiyel örgü veya baglanti sayisi 1 rakamini izleyen 10 milyon kilometre sifirla ifade edilebiliyor. Kafamizdaki her bir nöronun bir milyon bitlik enformasyon depolama kapasitesi vardir. Bu korkunç potansiyel saglikli olan herkeste vardir ve biz insanlar potansiyelimizin ortalama olarak % 1’ini kullaniyoruz. Geri kalan büyük kapasite ise kullanmamiz için bizi bekliyor.
200 civarindaki bulusun sahibi Edison basarinin % 99’unu çalismaya, %1’ini de zekaya baglamaktadir. Bu zekanin önemsiz oldugu anlamina gelmez. bunun anlami zekanin tek gelisme yolunun çalisma oldugunu gösterir.
Evet sonuçta bu isi basaranlar sizden üstündür. Ama bu üstünlükleri sizden üstün dogmalarindan kaynaklanmaz. Sadece çalisarak üstün hale gelmislerdir. Tarihe üstün olarak geçen herkes sadece ve yalnizca amansizca çalisarak üstünlesmisler; yani kullandiklari beyin kapasitelerini arttirmislardir. Digerlerinden hiç farkiniz olmadigi halde kendinizi üstün olmamaya mahkum ederseniz olusturdugunuz bu inanç kalibi tüm hayatiniz boyunca sizin üstün olmanizi engelleyecektir.
-Simdiye Kadar Hep Basarisiz Oldum
Edison da elektrigi bulmak için yillarca beklemek ve binlerce deney yapmak zorunda kalmisti. Bir ABD baskani sonunda baskan olabilmek için yillarca bir çok seçime girmek ve kaybetmek zorunda kalmisti. Hayat her zaman sabirla hedefleri üzerinde durmaya devam edenleri hedefe ulastirmistir.
Dagarciginizdan “basarisizlik” kelimesini kaldirmak zorundasiniz. Böyle bir olgu yoktur; tesebbüse devam eden insan için basarisizlik yoktur. Sadece her defasinda basariya bir adim daha yaklasmak vardir. Basarisizlik denilen her sey sizi basariya götürmeyen bir yolun kesfidir. Her basarisizlik zannedilen olay bizin için paha biçilmez derslerle doludur. Eger yaptiklarinizin sonucunu kontrol etmemisseniz “basarisizliginiza” hükmedecek ve çalismaktan vazgeçeceksiniz. Elinizde bir pusula yoksa tek basari yolunuz deneme-yanilmadir. Oysa simdi elinizde basariya ulasanlarin olusturdugu pusulalar vardir.
“Basarisizlik” kelimenizi kaldirmakla kalmamali ve bu kelimeye yüklediginiz tecrübelerinizin anlamlarini da “basariya bir adim daya yaklastim” seklinde degistirmelisiniz. Bu degisikligi yaptiginizda aslinda gerçegin ta kendisinin de bu oldugunu göreceksiniz.
Eger bu kelimeyi unutamiyorsaniz, mutlaka kullanacaksaniz, basarisizligi dogru tanimlayin. Gerçekte tek basarisizlik vardir: Çalismaktan, denemekten, tesebbüsten vazgeçmek...
Baskalari Varken Bu Isi Yapmak Bana Düsmez
Herkes böyle düsünseydi simdi geceleri karanlikta kaliyor olacaktik. Hepimizin hayatini degistiren insanlar böyle düsünmüyorlardi. Bu is öncelikle birinci derecede bana düser diyen insanlar o isi yapan insanlardir. Farklilasan insanlar derhal sorumluluk üstlenen insanlardir. Kullandiginiz her sey baskalarinin ürettigi seyler midir? Neden siz de üretmeyesiniz? Bu isin sorumlulugu benim omuzlarimda dediginizde birden o isin önderi konumuna getirildiginizi göreceksiniz. Bu konulmus bir kanundur. Sizin yaptiginiz isi baskalarinin da yapmasinin size zarari yoktur. Siz de yaparsaniz o is daha mükemmele ulasir. Kaldi ki eger duygularinizi kuvvetli kullaniyor ve daha çok çalisiyorsaniz, o isi yapan baskalarinin da lideri konumuna yükselirsiniz.
Dünyada iki tip insan vardir: Yöneten ve yönetilenler; güdenler ve güdülenler; düsünce üretenler ve üretilen düsünceyi taklit edenler... Birinci sinifta yer alanlar tüm insanligin %10’undan azdir. siz sadece bir inanç ve bakis açisi degisikligi ile ilk guruba dahil olabilirsiniz.
Eger hala “ben yapamam” diyorsaniz, o zaman bilmelisiniz ki yapmak istemiyorsunuz. Yani “ben yapmak istemiyorum” demek istiyorsunuz. Yapabilecegini bildigi halde yapmak istemeyen insan için ise yapilabilecek hiç bir sey yoktur. Yaraticimiz ne yapabileceklerini bilen insanlarin tercihlerine müdahale etme hakkini ve gücünü kimseye vermemistir.
ALISTIRMA: KORKU-CÜMLE TELKIN
1. Asagidaki telkin cümlelerini okuduktan sonra takip eden açiklamalari inceleyin. Önce telkin cümlelerinin inanç temellerini yerlestirmeliyiz.
a) Her gün Büyük Yeteneklerim Sürekli Gelisiyor.
Bu sözü milyonlarca defa kendinize söyleyeceksiniz. Lütfen önce bir kaç saatinizi kendinize ayirin. Tüm geçmisinize bakin. Bu güne kadar basardiginiz küçük büyük ne varsa, edindiginiz küçücük bir tecrübe bile olsa not defterinize kaydediniz. Göreceksiniz ki küçümsediginiz siz, çok büyük isleri zaten basardiniz. Köyde hiç bir kültürel ve tecrübi birikimi olmayan bir çobana göre çok farkli birikimleriniz var. Bunlari tekrar tekrar düsünerek ne kadar yetenek potansiyeliniz oldugunu kendinize söyleyeceksiniz.
b) Her gün Daha Üstün Olmaya Devam ediyorum
Bu inanci da milyonlarca defa tekrar edeceksiniz. Unutmayin zaten her gün binlerce defa kendiniz hakkinda kendinize bir seyler söylüyorsunuz. Geçmisteki tecrübelerinizi hep yüklediginiz anlamlarla sik sik kendinize söylediniz. Simdi o tecrübelerin anlamini degistiriyorsunuz ve yine kendinize söylüyorsunuz. Basaran insanlarin geçmislerini düsünün. Bir Marsli gibi, baska bir yaratik gibi dünyaya gelmediler. Onlar da sizin gibi önce, okuma-yazma bilmiyorlardi. Onlar da annelerinin kucaginda büyüdüler. Hatta biz bir anne kucagindan yoksun idiyseniz daha üstün olma firsatina sahip olduk demektir. Daha büyük asker daha zor sartlara ragmen zafere kavusan askerdir. Basarili olduklarini bildiginiz insanlara göre daha çok fakirlik, hastalik veya aci çekmisseniz ruhunuz daha dolu ve heyecanli demektir. Tüm bunlar digerlerinden daha da üstün olabilmeniz konusunda sizi daha yukarilara itecektir. Bu yeni iç konusmanin duygularinizda yol açtigi degisikligi hemen görmelisiniz.
c) Her gün Daha Basarili Olmaya Devam Ediyorum.
Lütfen geçmisinize bakiniz. 10 yil önceki siz ile 5 yil önceki ve bugünkü sizi karsilastirin. Bu karsilastirma biçimi bir aliskanlik olarak yerlesmelidir. Her zaman dikkat etmeniz gereken, azicik da olsa üstünlestiginiz noktalar olmalidir. Çogu insanin düstügü korkunç hataya düsmeyin. Kendinizi çok imkani olan baskalariyla degil; bugün düne göre daha çok imkani olan kendinizle karsilastiracaksiniz. Siz size göre üstünlesiyorsunuz. Nerelerde ne kadar? Üstün noktalarinizi görmek için kendinizden asagida olanlara bakabilirsiniz ama asla kendinizden üstün olanlara bakarak kendinizde üstün noktalar aramayin. Aksi taktirde ilerleme sürecini gerileme sürecine dönüstürürsünüz. Kendinizden üstün olanlara sadece nerelere çikmak istediginizi düsündügünüzde bakmalisiniz. Bu bakis sizi yukariya çekecektir. Bu ilerleyisinizi milyonlarca defa görmelisiniz. Unutmayin, beynimiz disaridaki gerçegimizi hayalimizde kurguladigimiz gerçegimizden ayiramaz. Yani yetim bir bebegi görmek sizi üzdügü kadar, yetim bir çocugu hayal etmek de sizi üzer. Disaridaki gerçegi biz kontrol edemeyiz ama hayalimizdeki gerçekle istedigimiz gibi oynayabiliriz, onu hemen degistirebiliriz. Hemen degismek istedigimize göre ilk yapmamiz gereken hayalimizi degistirmektir.
d) Önüme Çikan Her Isi Hemen Yapiyorum.
Karsinizda çözülmesi gereken bir problem mi var? Hemen harekete geçiyorsunuz. Problem yoksa aramalisiniz. Çünkü özellikle bu çagda problemsiz hiçbir köse bulamayiz. Üstlenebilecegimiz bir çok görev vardir. Biz görevi arayarak üstlenmesek bile çogu zaman görev bir firsat olarak bize sunulur. Çogu insan bu tür firsatlari angarya görerek reddeder. Bilmeliyiz ki yaptigimiz her isin hemen parasal bir karsiligi olmak zorunda degildir. En önemli karsilik edineceginiz paha biçilmez tecrübedir. Önce gereken mükemmellikte isi gerçeklestiremeseniz de bilmesiniz ki hiç kimse bir isi ilk yaptiginda kusursuz olmamistir.
Yolda yürüyen bir görme özürlüyü kolundan tutup yardim etmek mi gerekiyor? Bir milletvekilinin bir konuda uyarilmasi mi gerekiyor? Yetim bir çocugun basinin oksanmasi mi gerekiyor? Ailenizin geçiminin saglanmasi mi gerekiyor? Daha neler bulacaksiniz. Neden siz degil de bir baskasi yapsin bunlari? Baskasi da yalniz basina eksik yapmaya mahkum üstelik... Sizi sadece bu tutumunuz ve bu tutuma bagli olarak sürdürdügünüz tekrarlariniz gelistirir. Hiç bir is angarya degildir. Ücretsiz çiraklik yapsaniz bile edindiginiz tecrübe bir gün paha biçilmez olacak ve eger ücret ariyorsaniz yillarin emek birikimini bir gecede alabilecek hale gelebildiginizi göreceksiniz.
Burada tabii ki her isi hemen yapmaya kalkin demiyoruz. “Arzuladiginiz size” destek olabilecek, o kisi olabilmek için gerekli yeteneklerinizin gelismesine destek olacak her is firsatina sahip çikin diyoruz.
2. Asagidaki Telkinleri derin gevsemeyi takiben uyguluyorsunuz. Her bir telkini 10’ar defa zihninizden tekrar edin.
--Her gün dostlarimi daha çok seviyorum.
Her gün kendime güvenim ve cesaretim artiyor. Her gün sahnede daha yüksek güvenle konusuyorum.
3. Asagidaki telkin cümlelerini seminer ortaminda (veya arkadaslarinizla birlikte baska bir ortamda) yüksek sesle söyleyiniz. Önce hep birlikte, ardindan tek tek.
--Kendime güvenim artiyor.
--Cesaretim artiyor.
--Yaraticimin verdigi gücü hissediyorum.
--Tüm engelleri asiyorum.
--Hizla güçleniyorum.
--Hepinizi çok seviyorum.
Imaj-Telkini
Telkinlerin çok büyük boyutunu zihnimizde yasadigimiz imajlar (visualization) olusturur. Imajlarin etkisi kelimelerden bazan yüzlerce kat fazladir. Zihninizde kendinizi görüyorsunuz. Ulasmak istediginiz ideal “siz” i tanimliyorsunuz. o kisiyi insa edeceksiniz. Geleceginizi kuracaksiniz. hayalinizde hangi filmlerin kahramanisiniz. kendinize ne tür roller biçiyorsunuz. Insanlar yasadiklarini önce zihinlerinde prova etmislerdir. gelecekte yasayacak olan nasil bir “siz”in provasini yapiyorsunuz?
Imaj-Telkin sisteminde korkularini yenen bir “siz” in provasini yapacaksiniz. Gelecekteki size hayalinizde dokunacaksiniz. Sizi göreceksiniz. Sizin kokunuzu hissedeceksiniz. Sizi isiteceksiniz. Bu teknigi sadece korku ve heyecani yenmekte kullanmak zorunda degilsiniz. Gelistirmek istediginiz tüm yeteneklerinizde bu çalisma size yardimci olacaktir.
ALISTIRMA: KORKU-IMAJ-TELKIN
1. Toplum Önündesiniz: Gözlerinizi kapatacaksiniz. (Su anda nasil yapildigini okumak için tabii ki gözleriniz açik) Kendinizi sahnede hayal ediyorsunuz. Karsinizda binlerce insan var. Sizi heyecanla alkisliyorlar. Onlari görün. Isiklar üzerinizde odakli. Fotograf flaslari üzerinizde patliyor. Size dönen kameralari, resminizi çeken kameralari görün. Tüm salonu, kocaman salonu görün. Kürsüde kendinizi görün.
Ortaminizdaki tüm sesleri duyun. Alkislari, isliklari, flas patlamalarini, elinizdeki mikrofonu.... “Sag olun. sag olun” diyorsunuz. Sesinizin yankisini duyun. “Huzurunuzda olmaktan mutluyum. Sizi seviyorum” deyin. Sesiniz dalgalaniyor, duyuyorsunuz. Ortam sicak. Sicakligi hissedin. Kalbinize dikkat edin. Çok sakinsiniz. Elinizde mikrofon var. Onu agziniza yakin tutuyorsunuz ve hissediyorsunuz. Kalbiniz sakin. Mutlusunuz. Heyecanla konusmaya basliyorsunuz. sizi alkisliyorlar. Onlari görüyorsunuz.
Protokol siralarina bakin. Orada devlet baskanlari ve milletvekilleri oturmus, sizi seyrediyorlar. Onlara hükmeder gibi konusuyorsunuz. Basiniz dim dik. mutlusunuz, cesursunuz, gülümsüyorsunuz.” (Bu bölümde size anlatilan görsel canlandirma müzik esliginde seminer sunucunuz tarafindan uygulanacaktir.)
2. kendinizi Bil Clinton ile tartisirken hayal edin.
3. Televizyonda bir açik oturumda konustugunuzu hayal edin. tüm ayrintilari yasayin.
4. Meclis kürsüsünde milletvekillerine konusuyorsunuz.
Davranis-Telkini
Sergiledigimiz tüm davranislarimiz zamanla kisiligimizin bir parçasi olurlar. Otomatiklesirler. Eger davranislarimizi degistirirsek onlara bagladigimiz duygularimizi da degistirmis olacagiz. Duygular ve davranislar her zaman yan yana gelirler. Korkmus gibi davranirsaniz korkarsiniz; korkarsaniz, korkmus gibi davranirsiniz. Ya korkmamis gibi davranirsaniz ne olur? Korkuyor olsaniz da süratle korkunuzun yok oldugunu görürsünüz. Duygularinizi bos verin ve korktugunuz her seyin üzerine korkmuyor gibi davranarak gidin. Simdi korku duygusunun yaptirmak istemedigi bir kisim davranislari zayiftan siddetliye dogru arttirarak yapacagiz. Yiktigimiz davranis kaliplariyla aslinda o kaliplari olusturan korkularimizi yikacagiz. Ancak bu çalismalari bilhassa topluluk ortamlarinda yapmaya özen göstermeliyiz.
ALISTIRMA: KORKU-DAVRANIS-TELKIN
1. Önce ayaga kalkip güzel konusma seminerini tercih ettiginiz için gurup olarak kendinizi alkislayiniz. Ayaga kalkarak isim, soyad ve görevinizi söyleyiniz. Her arkadasinizi alkislayiniz.
2. Dörder kisilik guruplar olusturarak ön sirada ayakta durunuz. (1 er dakika) Semineri hangi yolla ögrendiniz, katilma amaciniz nedir? Herkes hocaya kisa bir soru sorar. (her konusmada alkislar-bagirmalar- yüksek sesle bravo bagirislari)
3 . Tek tek yüksek bir zemin üzerine çikiniz. Asagidaki cümleleri bagirarak söyleyiniz ve oturunuz.(alkislar)
“Ben cesaretliyim. Kendime güveniyorum. Herkes gibi yetenekliyim.
Basaracagim. Bana inanin arkadaslar.”
4 . Gazete kagidindan sopa yapiniz. Ayaga kalkiniz, asagidaki cümleleri kuvvetle söyleyerek sopayi tekrar tekrar masaya vurunuz.
“Içimdeki engelleri yok ediyorum. Ben basarisizlik tanimiyorum. Çok güçlüyüm.”
5 . Ikiserli guruplar halinde asagidaki konuya sert dille (oturarak ve ayakta olarak) tartisirlar:
“Isik topraktan daha önemlidir.” “Toprak isiktan daha önemlidir”
“Bilgi sayesinde zeka artar.” “Zeka sayesinde bilgi artar.”
6 . Önce herkes oturdugu yerde sesini yükselterek gülme ve bagirma çalismasi yapar. Ardindan dörderli guruplar halinde ve son olarak teker teker topluluk önüne çikarak bu çalismayi yapar.
Gülerken: Suna bakin hahhahhaaa, hihhihhi, suna bakin hohhohhoo, hehhehhee
Bagirirken: Defol yanimdan. Defol. Gözüm görmesin seni, defol...
7 . Yürüyüs çalismalari:
Omuzlar dik, ileriye bakarak sert ve düzgün adimla yürüyüs
Önce bir, sonra iki el havada, ardindan eller havada çirpilarak ve guruba bakarak yürüyüs.
Tüm vücudu hareket ettirerek, saga sola sarkarak ve guruba bakarak yürüyüs
Eller arkada (dil çikararak bunu yapmayi çok zor buluyorsaniz olusturabileceginiz en gülünç yüz ifadesiyle) guruba bakarak yürüyüs
8 . Sarki Söyleme:
Gurup ortaminda hem gurup halinde hem de bireysel olarak belli sarkilar, mirildanarak, yüksek sesle, oturarak, gurup halinde ve tek tek ayaga kalkilarak söylenecek. (seminer sunucusu gerekli parçalari, söz çözümleriyle birlikte ögrencilere sunacaktir)
Hafiza Faktörü
Hafizamizi etkileyebilmek için üzerinde durabilecegimiz dört teme alan vardir. Bu alanlara hakimiyet derecemiz hafiza gücümüzü belirler. kitabimizin temel konusu “hafiza egitimi” olmadigindan burada konu hakkinda detayli bilgi verilmeyecektir. Iste önemli faktörler:
1. Biyolojik-Psikolojik Saglamlik: Vücudumuzu genel yönetim biçimimizle ilgilidir. Vücudumuzun bio-kimyasal denge durumu hafizamizi ciddi sekilde etkiler. bu arada ruhumuzu yönetme biçimimiz de ciddi sekilde hafizamizi etkiler. Konuya iliskin daha ayrintili bilgi için kitabinizin ikinci bölümünde yer alan “Mutluluk Gelistirme Yaklasimi” altinda yapilan açiklamalari okuyunuz.
2. Gevseme Düzeyi: en büyük hafiza düsmani gerginliktir. Gerginligin ürettigi stres düsünce akisini engeller, yavaslatir. Gerginlik arttikça konsantrasyon azalir. Konsantrasyon azaldikça da hafiza tahrip olur. Seminerimizde size ögretilen derin gevseme egzersizlerini her gün bir defa (30 dakika) uyguladiginiz taktirde 20 gün içersinde fark edilir bir degisim gözlemleyeceksiniz. (Bkz Ek: de yer alan açiklamalar) Hafizayi güçlendirmenin en kolay yolunun derin gevseme oldugunu söyleyebiliriz.
3. Inanç Biçimi: hafizanizin kötü olduguna inaniyor musunuz? Cevabiniz “evet”se, emin olun hafizaniz kötüdür. Çünkü süper bir hafiza temeline sahip olsaniz da, eger olmadigina inanmissaniz sadik dostunuz olan alt suur tüm çabasini sarf ederek hafizanizi tipki inandiginiz hale getirir. Deli olmak istiyorsaniz bunun çok kolay bir yolu vardir. Her gün kendinize deli oldugunuzu söyleyiniz.
Hafizamizin kötü olduguna iliskin inanci nasil gelistiririz? Gergin ve sikintili yasadigimiz günlerde beynimizin düsünce akisi yavaslar. O zamanlarda kötü hafiza dikkatimizi çeker. Gizliden gizliye endise etmeye ve hafizamizin kötü oldugunu kendimize söylemeye baslariz. Sonra sevdigimiz zarar verici arkadaslarimiz bize bizi güçsüzlestiren telkinler iletirler: “Nasil unutursun, yaslaniyorsun galiba. sen de mi unutkan oldun? Sakin bunu da unutma ha!” Bu sözleri duya duya büsbütün unutkanliga sartlaniriz. Bu tür sözler tekrar edildiklerinde önce süphe olustururlar. Sonra kanaata dönüsürler. ardindan inanç olurlar. Sonunda iyice güçlenirler; iman derecesinde güçlü olurlar. Onlari söküp atmak vücuttan damarlari söküp atmak kadar zor oluverir.
Varsa -bilinçli veya bilinçsiz yerlesmis olabilir- böyle bir inanci derhal yikmalisiniz. Hafiza zayiflamasinin nedenlerini ögreniniz. Hafizanizin yerinde oldugunu ve gelismeye devam ettigini düsünürseniz, süreci tersine dönüstürürsünüz. Önce eski inancinizdan süphelenirsiniz. Ardindan bu süphe kanaata dönüsür. güçlü bir hafizaya sahip oldugunuza inandiniz mi emin olun beyniniz bu inancinizi dogrulamak için tüm gücüyle çalisacaktir.
4.Hafiza Teknikleri
Bu güne kadar hafiza üzerinde pek çok bilimsel arastirma yapilmis; özellikle Bati’li arastirmacilar orijinal hafiza teknikleri gelistirmislerdir. Esasen bu hafiza teknikleri insanlik tarihi kadar eskidir. zira tarihte süper hafizali insanlar yasamistir. Ama herkesin kolaylikla kullanabilecegi sisteme yeni kavustugumuzu söyleyebiliriz. Bu teknikler üzerinde yeterince çalisarak sizler de birer hafiza ustasi olursunuz.
Dünyaca taninmis hafiza ögreticilerinden birinin Dominic O’brain, digerinin Tony Buzan oldugunu biliyoruz. Türkiye’den kendisi de mükemmel bir hafizaya sahip olan Melik Safi Duyar bilinen hafiza tekniklerini Türkiye halkinin hizmetine sunarak çok degerli bir hizmete imzasini atmistir. Bu isimler disinda inanilmaz hafizalariyla sasirtici gösteriler yapan pek çok isim bulunmakla birlikte, bu üç ismin imzasiyla yayinlanan eserler hafiza teknikleri konusunda yeterince bilgilenmemizi saglayacaktir.
Bir gerçegin alti çizilmelidir. derin gevsemeyi bilmeyen kisi için diger iki faktörün büyük etkinligi kalmaz. Derin gevsemeyi basardiginizda ise beyninizin dogal çalisma biçimi normal hayatta hafiza tekniklerine fazla bir ihtiyaç birakmaz.
Bu kitapta hafiza üzerinde ayrintili bilgi vermiyoruz. Ancak konuya iliskin kitaplarin bazilarini kitabinizin Ek ‘inde bulabilirsiniz. Konusma sirasinda karilasacaginiz hatirlama sorununu çözmek için konunuzu çalisin ve gerginligi yok edin. Hafizanizin sizi yalniz ve yardimsiz birakmayacagini göreceksiniz. Burada size sadece bir kaç alistirma verilecektir.
ALISTIRMA: KORKU-HAFIZA
1. Derin Gevseme ve Telkin
Kitabinizin Ek’ de anlatilan derin gevsemeyi yaptiktan sonra asagidaki telkinleri, telkin bölümünde tekrar ediniz.
--Her gün hafizam gelisiyor.
--Her gün daha iyi hatirliyorum.
2. Duyusal Canlandirma Yapiniz
Duyularinizi kullanarak zihninizde canlandirma yapiniz. Duyusal canlandirma yeteneginizi bol alistirmalarla gelistirdikçe bilgilerin daha güçlü olarak hafizanizda yerlesmeye basladigini göreceksiniz. Asagida örnekleri verilen bu tür egzersizler iç görü yeteneginizi artiracaktir. Söz söylemeye kalkmadan önce yapacaginiz çalismada ise böyle bir canlandirma ile hafizanizdaki bilgileri iyice pekistirmis olacaksiniz.
Görsel Canlandirma
Kaybettigi yavrusunu arayan bir annenin görüntüsü, Günes dogarken ve batarken olusturdugu görüntünün renk özellikleri, akan suda yansiyan isigin görüntüsü, bir firtina görüntüsü, lisede iken sizin görüntünüz, çiçeklerin görüntüleri, böcekler, arabalar....
Isitsel Canlandirma
Gök gürültüsü, hayvanlarin sesleri, rüzgar, sinek viziltisi, uçak sesi, öfkeyle bagirma, aglama, gülme sesleri ...
Dokunsal Canlandirma
Tokat attiginizda eliniz ne duyar, ateste yansa parmaginiz ne hisseder, demiri siksaniz, elinizi kesseniz, yumusak yataga uzansaniz, çocugu öpseniz... ne duyarsiniz.
2 . Eski Bilgilerinizi Tarayiniz
Ilk okul, ortaokul, lise döneminde okulda ögretmenleriniz kimlerdi, hangi dersleri aldiniz, okulunuzun nasil bir çevresi vardi, hangi önemli hatiralariniz var? Oturun ve kendinize bunlari hatirlama talimati vererek bekleyin.
Etiketler:
büyük,
defa,
en,
engel,
her,
heyecandir,
Ilk,
is,
kamera,
karsisinda,
konusurken,
korku,
mikrofon,
önce,
Toplum,
TOPLUM ÖNÜNE ÇIKMA KORKUSUNU YENMEK,
veya,
yaptigimiz,
yüzlestigimiz
22 Ocak 2013 Salı
Üzerinize kayıtlı GSM hatlarınızı sorgulama
Üzerinize kayıtlı GSM hatlarınızı sorgulama
https://hat-sorgulama.btk.gov.trsize kayıtlı kaç gsm hattınız var.sahte hat açılmasın üzerinize,kapanmayan size kayıtlı hatlar,hala aktif olan gsm hatlarınız,sadece birini sorgulayın bütün gsm şebekelerini sorgulasın,turkcell,vodafone ve avea yı
Sayın Tüketici;
Bu sistem, üzerinize kayıtlı GSM hatlarınızı sorgulamanıza imkan vermektedir.
Bunun için TC Kimlik Numaranızı ve kendinize ait olan aktif bir GSM hattınızı kullanmanız gerekmektedir.
Bu bilgileri girdikten sonra cep telefonunuza bir şifre gönderilecektir.
Bu şifreyi istenen yere girerek sorgulamanızı tamamlamanız gerekmektedir.
Bu siteden sadece kendinize ait GSM hatları sorgulayabilirsiniz.
Herhangi bir mobil hattı olmayanların e-devlet üzerinden TC Kimlik numaralarını kullanarak sorgulama yapmalarına imkan veren sistem üzerinde çalışılmaktadır.
7 Ocak 2013 Pazartesi
SSK İntibak Farkları 2013
SSK İntibak Farkları 2013
1 Ocak 2013 Salı
Parmak emme sebepleri
Parmak emme sebepleri
2012-10-16 08:38:02 Güncellendi Kadinlaricin.net sitesinde Parmak emme sebepleri baslikli sayfadasiniz.Bu sayfada Parmak emme sebepleri ile ilgili yazi bulunmaktadir.
Ailelerin birçoğunun ortak sorunlarından birinin de çocuğun parmak emmesi olduğunu söyleyen Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Bilgin, "Çocuk ihtiyaçtan dolayı parmağını emer.
Bu durum 0-1 yaşında normaldir. İleriki yaşlarda parmak emme devam ediyorsa çocukta bir davranış bozukluğu var demektir" dedi.
Parmak emmenin tüm çocuklarda görülebileceğini belirten Mehmet Bilgin, bunun sebebinin çocuktaki emme refleksinin gelişmiş olmasından kaynaklandığını söyledi. Bu refleksin çocuğun çevreyi tanımasına ve ayırtetmesine yardım ettiği için kullandığını ifade eden Bilgin şöyle konuştu:
"Çocuğun bu davranışı ilk yaşlarda çevreyi tanıma ve ayırdetme istemesi ile başlar. Çocuğun 0-1 yaşında kendini ifade edebileceği tek organı ağzıdır. Emme, bebeğin yeme ve içme ihtiyacını karşılama refleksi olduğu için doğuştan gelen son derece gelişmiş bir davranıştır. Bu davranış ileriki yaşlarda devam ederse veya daha sonra yeniden ortaya çıkarsa bir uyumsuzluk sorunudur veya alışkanlık bozukluğudur. Bu okul çağına kadar da normaldir. Yaşa bağlı olarak ortadan kalkabilir. Parmak emme bozukluğu çocuk korktuğu zaman, acıkınca, anneden ayrıldığı zaman veya uykuya dalarken görülebilir. Eğer 0-1 yaş arasındaki bebeği düşünürseniz o da bu durumlarda yani acıktığı veya susadığı zaman, uykusu geldiği zaman veya anneden ayrıldığı zaman bu refleksi yoğun bir şekilde gösterir. Parmak emmenin temelinde anne-çocuk ilişkisindeki yetersizlik ve çocukta güven duygusunun yeterince gelişmemiş olması yatar. Eğer anne, çocuğun temel ihtiyaç dediğimiz yeme, içme ve uyku gibi ihtiyaçlarını zamanında karşılamazsa yani çocuk ağladığı zaman annesi, bebeğin karnını doyurmaz veya uykusu geldiğinde uyutmaz, "Canım şu işimi bitireyim, az beklesin" derse, çocukta "Ben yalnızım, benim ihtiyaçlarımı karşılayacak kimse yok. Kimse bana bakmıyor" düşüncesi gelişir. Sonuçta bu yaşlarda öğrenilmesi gereken güven duygusunun öğrenilmemesine sebep olur. Çocuğun ihtiyaçları zamanında ve anında giderilmesi çocuğun çevresine ve kendisine güvenmesi çok önemlidir."
İHTİYAÇLAR ZAMANINDA GİDERİLMELİ
Çocuğun temel ihtiyaçlarının zamanında giderilmesi gerektiğini ifade eden Mehmet Bilgin, parmak emmenin ileriki yaşlarda görülmesinin çocukluk döneminin davranışlarına gerileme olarak nitelendirildiğini söyledi. Çocuğun bir yaşına kadar ihtiyaçlarının zamanında giderilmemesi çocukta öğrenmesi gereken güven duygusunun öğrenilememesine sebep olacağını, bunun da hayatında büyük etki yapacağını kaydeden Bilgin sözlerine şöyle devam etti:
"Yani çocuğun 0-1 yaş arasında iken temel ihtiyaçları zamanında giderilmemiş ise güvensizlik duygusu gelişir. Diyelim ki çocuk 16 yaşına geldi. Ve kendisini güvensiz hissettiği bir ortamda, mesela okulda öğretmeni tahtaya kaldırdı veya arkadaşları ile başlatılan bir sohbeti devam ettirecek. Bunlar tedirgin edici ortamlar. İnsanın bu gibi durumlarda kendisine güvenmesi gerekir. Ama çocukta temel güvensizlik vardır. İşte bu temel güvensizliği olan çocukta öğretmeni kendisini tahtaya kaldırdığında hemen elini ağzına götürür parmak emmeye veya tırnak yemeye başlar. Bu çocuğun kendine güvenmediğinin, güvensiz olduğunun işaretleridir.
Parmak emme yetersiz ilgi ve sevginin sonucu olarak da ortaya çıkan bir bozukluk ve rahatsızlıktır. Yetersiz ilgi ve sevgi, aşırı disiplin ve aşırı koruyucu ve aşırı ilgisiz gibi anne-baba tutumlarının bir arada görülmesi ile ortaya çıkar. Anne ve baba çocuğa yeterince ilgi göstermediği zaman, çocuk sevgi ve ilgi almak dikkat çekmek ister ve böylelikle parmak emme yoluna gider. Çünkü çocuk bunu yaptığı zaman, anne baba "Çek elini ağzından!" diyecektir. Çocuk eğer ihtiyaçları anne baba tarafından giderilecek olsa zaten parmağını ağzına almayacak. Ama bakıyor ki ilgilenen yok. İlgi çekmek için parmağını emiyor. Dolayısıyla parmağı ağzına götürüyor. Anne baba da çocukla ilgileniyor. Bu şekilde çocuk, anne ve babanın ilgisini çekmek için olumsuz da olsa parmak emiyor.
Bununla beraber bir de tırnak yeme davranışı var ki bu davranışta yine çocuklukta güvensizlik belirtisiyle ortaya çıkıyor. Aşırı disiplin, çocuğun azarlanması, sık eleştirilmesi, yetersiz ilgi gösterme tırnak yemenin de başlıca etkenleri oluyor. Bir de çevresine kızdığında öfkesini dışa vuramayınca hıncını tırnak yemeden alıyor."
İHTİYAÇLAR KARŞILANMALI
Anne-çocuk ilişkisindeki yetersizlik ve çocukta güven duygusunun yeterince gelişmemiş olmasının ileride büyük problemler çıkarabileceğini söyleyen Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Bilgin, "Eğer anne, 'Canım şu işimi bitireyim, az beklesin' derse, çocukta 'Ben yalnızım, benim ihtiyaçlarımı karşılayacak kimse yok. Kimse bana bakmıyor' düşüncesi gelişir. Sonuçta bu yaşlarda öğrenilmesi gereken güven duygusunun öğrenilmemesine sebep olur" dedi.
Çocuğunuz parmağını emiyorsa
Çocuklarda görülen "parmak emme", "tırnak yeme" gibi alışkanlıkların altında ciddi ruhî problemlerin olabileceği belirtilerek, ailelerin bu konuda dikkatli olması istendi.
Erciyes Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu öğretim üyesi Nevin Öztürk, iki yaşından sonraki çocuklarda görülen parmak emme davranışının, çocuğun sevgi ve şefkat ihtiyacının karışlamamasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının araştırılması gerektiğini kaydetti. Öztürk, "Aşırı koruyucu olan aileler yani çocuğundan beklentileri fazla olan ailelerin çocuklarında parmak emme ve tırnak yemenin daha fazla olduğu gözlenmiştir" dedi.
Erken çocukluk döneminde normal ve gerginliği azaltıcı bir davranış olan parmak emme ve tırnak yeme gibi davranışların problem haline getirilmesiyle kalıcı olabileceğini vurgulayan Nevin Öztürk, ailelerin bu kaygılarını çocuğa hissettirmeden ve güven duygusu vererek çözümlemeleri gerektiğini de söyledi.
Çocuğa bu hareketi nedeniyle ceza vermenin yanlış bir davranış olacağını hatırlatan Öztürk, "Çocuk bu tür hareketleri yapmaya başladığında dikkatleri başka yönlere çekilmeli veya grup oyunlarına katılması sağlanmalıdır" dedi.
Bebeklerde uzun süreli emzik kullanımı tehlikeli
Bebeklerde, uzun süreli emzik kullanımının damak çökmesine ve damak çıkıklığına sebep olduğu belirtildi.
Konya Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Yaşar Bediri Göyenç, emziğin ayrıca ileriki yaşlarda konuşma bozukluğuna yol açan çene darlığına da sebep olduğunu kaydederek, "Kullanılacak emziğin küçük, oval ve anatomik olmasına özen gösterilmelidir'' dedi.
Bebeklerin anne karnındayken emme içgüdüsüne sahip olduklarını anlatan Yrd. Doç. Dr. Göyenç, emziğin kısa süreli kullanımına karşı olmadıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bebek, eğer anne tarafından emzirilmiyorsa emme içgüdüsünü bastırmak için parmak emme gibi bazı olumsuzluklar doğar. Buna meydan vermemek için 5-6 ay gibi kısa süre emzik kullanılabilir. Bebek, başka gıdalara yönelince emzik derhal bırakılmalıdır. Çünkü, özellikle süt dişlerinin çıkışına kadar kullanılan emzik, damağa basınç yaptığından çökmeye ve üst çene düzensizliklerine yolaçmaktadır. Bu da estetik açıdan hoş bir görüntü vermeyeceğinden çocuk, ileri yaşlarda tıbbi müdahalelere maruz kalabilir.''
Çocuğu 'istismar' etmeyelim
Geleceğin büyükleri olan çocuklar, küçük yaşlarda nasıl bir eğitim alıyorlarsa, büyüdükleri zaman da aynı eğitimin meyvelerini veriyorlar.
Çocuk psikolojisi ve sağlığı uzmanları, öncelikle anne babaların, sonra da çevredeki büyüklerin ve öğretmenlerin, çocuğun yetişmesi konusunda çok dikkatli davranmaları gerektiğini belirtiyorlar.
Büyüklerin, çocukları önemsememesi halinde, problemli bir geleceğe zemin hazırlayacaklarına dikkat çeken SSK Gaziantep Bölge Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Orhan Menetlioğlu büyüklere şu tavsiyelerde bulunuyor:
“Büyükler, çocukların kendilerinin küçük kopyeleri olduğu gerçeğini unutmamalı ve ona göre davranmalılar. Aşağılama, reddetme, yalnızlığa itme, korkutma, tehdit etme, yıldırma, istismar, engelleme ve aşırı beklenti içerisine girmek, çocukta ezikliğe yol açar. Sahip çıkmama, değer vermeme, özelliklerini ve isteklerini hiçe sayma, küçültme, başarıda aferine yer vermeme, sürekli eleştirme, kırıcı sözler sarfetme, affetmeme, sosyal ilişkiden uzak tutma, toplumun hoş görmeyeceği hareketleri yapmasını isteme, çıkar için kullanma, sıcak yaklaşım ortaya koyamama, yaşı ve kapasitesini aşan beklenti içerisine girme, çocukta ‘Önemsenmiyorum’ duygusunu oluşturur.
Aşırı disiplin, sürekli hataları görme, başarıları önemsememe, korkutularak terbiye edilme, utandırma ve dışlama ile karşı karşıya kalan çocuklar, kendilerine güvenlerini yitirirler. Parmak emme, ısırma, altını ıslatma, düzensiz yemek yeme, içe dönüklük, pasiflik, hırsızlık ve yalan söyleme gibi tepkiler ortaya koyarlar.
Uyku bozuklukları, depresyon, aşırı kaygı, fobiler, sinirsel reaksiyonlar, başarısızlık, öğrenme güçlüğü, geri zekâlılık, büyümeme sendromu, gelişmede duraklama, hafıza bozukluğu ve aşırı bağımlılık, istismar edilen çocukların reaksiyonları arasında yer alır.
Anne–baba ve öğretmenler başta olmak üzere, bütün yetişkinler, çocuklar ve gençlerle ilişkilerine özen göstermeliler. ‘Çocuktur, anlamaz’, ‘Çocuğu büyük gibi değerlendirmemek gerekir’, ‘Hem döveceksin, hem seveceksin’ gibi yaklaşımlar, çocuğu ana–baba ve öğretmenlerden olduğu kadar, gerçeklerden de uzaklaştırır. Ezilen çocuk mücadele gücünü kaybeder, hayatın tadını alamaz.”
DÜŞÜNME ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR
Düşünmeyi engelleyen etmenlerin başında, çok amaçlı kullanımlar için hazırlanmış aletler ile aile ortamındaki tartışmaların geldiğini söyleyen Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Doğanay, çocukların düşünme kabiliyetlerini körelten tehlikelere şöyle dikkat çekiyor:
“Çok amaçlı işler yapmak üzere hazırlanmış aletler, bireyin düşünmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca, sınavların çoğunlukla test yöntemiyle yapılması, öğrencilerin düşünmesini engelliyor. Test yönteminde öğrenciler, konuya kendilerinden birşey katamıyor, üretemiyor. Bu nedenle öğrencilere, kendi düşüncelerini serbestçe ortaya koyabilecekleri fırsatlar verilmelidir.
Aile içindeki tartışmalar, çocuklarda düşünmeyi engelleyen etmenler arasında yer alır. Bu konuda anne ve babalara görevler düşmektedir. Anne ve babalar, çocuklarda zihinsel gelişmenin başladığı ve giderek arttığı 0–5 yaş arasında çok dikkatli, özenli olmalıdırlar. Bu yaş döneminde anne ve babaların her türlü davranışı çocukların zihinsel gelişimini engeller. Çocuklara, okul öncesinde zihin geliştirici bir aile ortamı sağlanmalıdır. Çocuklara karşı kesinlikle katı olunmamalı, kötü mesajlar verilmemelidir.’’
CEZA VE DAYAK
Cezanın, çocuklarda zihinsel, dayağın ise ahlaki gelişimi engellediğini belirten, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Zuhal Kara, anne ve babalara şu tavsiyelerde bulunuyor:
“İyi düşünülmeden verilen ceza, çocukların onurunu ve özbenliğini incitebilir, sonuçta tehlikeli karşıt tepkiler doğurabilir. Ceza çocuklarda, genellikle korku, nefret, kin, karşı koyma, suçluluk, güvensizlik ve kendine acıma gibi olumsuz duygular ortaya çıkarır. Böylece çocuk, yaptığından pişman olacağına, intikam hayallerine yönelebilir. Fazla konuştukları için cezalandırılan, eleştirilen, azarlanan çocuklarda, geri çekilme davranışı artar ve zihinsel gelişme yavaşlar. Bu durum, çocukların girişkenliklerini, yeni beceriler geliştirmesini ve üretici olmalarını engeller.
Çocuğun ahlaki gelişimini de engelleyen dayak, çocuğa ‘orman kanunlarına göre davranmasını’ öğretebilir. Dayak, acizliği ortaya koyduğu gibi, güçsüzlüğün de bir göstergesidir. Döven ve dayak atan anne–babalar, genellikle çocuğa nasıl yön verileceğini bilmeyen kişilerdir. Çocuğunu döven anne ve babalar, bir an için gerginliklerini ve taşkınlıklarını giderip, sonra da kendilerini suçlayarak mutsuz olurlar. Anne–babaları tarafından, sık sık cezalandırılan ve dayak yiyen çocukların, kendi çocuklarına da aynısını uyguladıkları bilinmektedir. Yani şiddet, şiddeti doğuruyor.’’
Anne–baba ve öğretmenler başta olmak üzere, bütün yetişkinler, çocuklar ve gençlerle ilişkilerine özen göstermeliler. ‘Çocuktur, anlamaz’, ‘Çocuğu büyük gibi değerlendirmemek gerekir’, ‘Hem döveceksin, hem seveceksin’ gibi yaklaşımlar, çocuğu ana–baba ve öğretmenlerden olduğu kadar, gerçeklerden de uzaklaştırır. Ezilen çocuk mücadele gücünü kaybeder, hayatın tadını alamaz.
PARMAK EMME
"15 yaşındaki oğlum küçüklüğünden beri parmak emiyor. Üniversite hastanesine götürdük. Söylenilenleri yapmaya çalıştık; fakat hâlâ bu huyundan vazgeçiremedik. Emdiği parmağı diğerine göre epey ince görünüyor. Tavsiyeleriniz nelerdir?"
Kıymetli okurum, parmak emme çocuklarda görülen davranış bozukluklarındandır, çoğunda çocukluk yıllarında kendiliğinden veya ailenin çabasıyla kaybolur. Kendine güven ihtiyacı, çeşitli stresler gibi pek çok nedeni olabilir. Bazı çocuklarda başlangıçtaki neden ortadan kalktıktan sonra bir alışkanlık halinde devam eder. Çocukla iyi diyalog kuracak bir çocuk ve ergen psikoloğu ile görüştürmeniz yararlı olur. Tabii sadece araştırma yaptırmak yeterli olmaz. Terapilere düzenli olarak devam etmek, çocuğun yapılan çalışmalara istekli olması da gerekir. Ailede stres varsa bu streslerin ortadan kalkması veya başa çıkma yöntemlerinin öğretilmesi gerekir. Bu sebeple aile terapisi de yararlı olur. Çocuğunuza emdiği zaman "parmağını emme," demenin hiçbir faydası olmaz, aksine davranışını artırabilir. Dikkatini dağıtmanız emme davranışını azaltır. Emmediği zamanlarda konu üzerinde konuşup duygularını anlamaya çalışıp dinlemenizi, uzun süre emmediği zaman hoşlandığı şekillerde ödüllendirmenizi tavsiye ederim.
Çocuğunuz parmak emmeyi alışkanlık haline getirmesin
Çoğunlukla anne ve babaları huzursuzluğa ve telaşa düşüren çocuklardaki parmak emme alışkanlığı, bazı durumlarda daha yoğun ve sık görülüyor. Hattâ bu durumlarda bebeğin parmağı, zamanla aşınmaktan hassaslaşmaya, rengi koyulaşmaya kadar varıyor.
Bebeklerin parmak emmeyi zamanla genelleştirmesi, oyuncak bebeklerini, battaniyelerin uçlarını ya da çeşitli eşyaları emmeye başlaması anne ve babaların çok dikkatini çeker ve bunu büyük bir problem haline getirirler. Çoğu zaman da annelerin büyük bir çoğunluğu, parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler. Oysa bu davranış, yüzde 50'den yüzde 87'lere varan yüksek oranlarda beslenmeye bağlı olmayan, yaygın bir davranış niteliğindedir. Bu tür davranışlar, çocuklar için normaldir; ama bu durumu alışkanlık haline getirip ileriki yaşlara kadar parmak emmeye devam etmemeleri gerekir.
Alt ıslatmayla benzerliği sebebiyle parmak emme de yaşla azalır. Bu konuda yine özellikle ilk çocukluk döneminde tedaviden kaçınılmalıdır. Okulöncesi dönemdeki parmak emme ya da alt ıslatma durumlarında gereksiz telaş yerine, olayın temelinde anne babanın da etkisi bulunduğu düşünülerek sabırlı ve devamlı bazı eğitici önlemler uygulanmalıdır. Parmak emmenin, normal çocuklarda herhangi bir psikopatolojik sebep olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgu olduğunu söyleyen pedagog İsa Halis, "Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen hemen bütün bebeklerde rastlanmasının en önde gelen sebebi, yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi ana rahminde öğrenmiş olmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır; fakat bu davranış, çocukta alışkanlık haline gelmemelidir. Anne ve babalar, çocuklarının bu durumunu kontrol altında tutmalıdır." diyor.
1 yaşında olan çocukların hemen hemen yarısının parmaklarını emdiğine işaret eden Halis, dokuzuncu aydan itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişki olduğunu ve uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğünü belirtiyor. "Ritüel" adı verilen bu alışkanlığın aylarca devam ettiğini belirten pedagog Halis, çocuğu parmak emmeden vazgeçirmek için yapılan çabaların, 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılandığını ifade ediyor. Halis, "Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması, bazıları da zorlukla karşılaştığında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emer. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin zararının olmadığı; ancak devam etmesi halinde dişlerde deformasyona sebep olabileceği tespit edilmiştir." şeklinde konuşuyor.
Parmak emme problem midir
Beş yaşına kadar emzik kullanan biri olarak Nehir’in emzik alışkanlığı edinmesi konusunda tereddüt yaşamadım. Doğum hazırlıkları sırasında biberon setinin yanında bir iki tane de emzik aldım. Ancak emziği ben ağzına soktukça, Nehir inatla dışarı itti. Ben de inatla her marka ve şekilde emzik aldım. Silikonlusu, plastiği, düz damaklısı, yuvarlık uçlusu..
Ama Nehir hiçbirini emmedi.
Bir aylıkken uykuya dalma aşamasında başparmağını ağzına soktuğunu fark ettim. O dönemde bebekler genellikle ellerini çok sık ağızlarına götürürler.
Ancak Nehir büyüdükçe parmağını daha sık emmeye başladı. Uykuya daldıktan sonra parmağını ağzından çıkarttığımda sesini çıkarmıyordu ama sağa ya da sola döndüğünde hop! parmak yine ağzındaydı.
Yakınlarımız arasında parmak emen başka çocuklar olduğunu sonra fark ettim. Kimine göre parmak emen çocuk zeki çocuktu. Nedenini sorduğumda mantıklı bir cevap gelmiyordu!
Nehir’in parmak emme alışkanlığı oldukça farklı...
Her yerde, her şekilde parmak emmez. Elinin altında mutlaka yumuşak peluş battaniyesi olacak. Parmağı ağzındayken, diğer eliyle peluş battaniyesinin tüylerini bir taraftan öteki tarafa dönderecek.
Bir dönem parmak emme işini iyice abarttı. Uykular dışında da battaniyesini istiyordu. Alışverişe gittiğimizde koca battaniyeyi de yanımızda taşıyorduk.
Koca battaniye elde olmayacağı için bir sırt çantasının içine koyuyordum.
Nehir, ‘battaniye’ dediğinde, çantanın ağzı açılıyor, battaniyenin bir ucu çantadan çıkarılıp, veriliyor, Nehir tüylerine dokunur dokunmaz huzura kavuşuyordu.
Cerrahi müdahale
Dişleri tamamlandıktan sonra parmak emmesi sorun olarak karşımıza çıktı.
Çünkü geceleri unutup parmağını dişlerinin arasına sıkıştırıyordu. Parmağı ağzından çıkardığımda, diş izleri saatlerce geçmiyordu. İşten eve döndüğüm bir gün baş parmağının şiştiğini gördüm. İltihaplanmıştı. Hemen hastaneye gittik.
Acil servisteki doktor parmağında iltihaplanma olduğunu ve küçük bir operasyon yapacaklarını söyledi.
Operasyon sözü, beyaz önlük ve hastane ortamı, iltihaplanmanın verdiği ağrıya eklenince Nehir’i zaptedene aşk olsun. Çığlık çığlığa....
Acil hastalara ilk müdahalenin yapıldığı bölüme, steril şartlarda aletler getirildi. Nehir’in parmağı ameliyathanelerde kullanılan bezlerle örtüldü ve operasyon gerçekleşti.
İltihap temizlendi ama parmaktaki kemik de ortaya çıktı. Nasıl içim acıdı bilemezsiniz. Dört gün her akşam, sonra iki günde bir pansumana gittik.
Ağrı kesici verilip, biraz rahatlayınca Nehir’in ilk sorusu şu oldu; ‘Peki ben uyurken parmağımı nasıl emeceğim?’
Çünkü bizim kızımız sadece sağ parmağını emmeyi alışkanlık haline getirmişti.
‘Artık parmak emmek yok Nehir’ deyince ‘Tamam ben de öbürüne alışırım’ yanıtını verdi.
15 gün sonra sağ parmağı tamamen iyileşti.
Kızım söz verdi
Nehir’in parmak emme alışkanlığından vazgeçip vazgeçmediğini merak ediyorsanız, ne yazık ki vazgeçmedi. Şimdi dönüşümlü olarak parmak emiyor.
Bu yıl okuldan gönderilen formun bir bölümünde çocukların alışkanlıkları soruluyordu. Parmak emme alışkanlığının olup olmadığı sorusuna geldiğimde ‘Lütfen anne, yok yaz’ dedi. ‘Nehirciğim sen parmak emiyorsun’ demem fayda etmedi.
Saatlerce beni ikna etmeye çalıştı.
Nehir bir taraftan parmak emmesinin yaşına uygun olmadığını biliyor ama bir taraftan da vazgeçemiyor. Tek umudum ilkokula başladığında bırakması.
Bir yakınımın kızı 10 yaşında ama o da geceleri alışkanlığını sürdürüyor. Annesi bir dönem geceleri eldiven takmış.
Bazı anneler parmağına ilaç sürüyor, bazıları acı biberi çözüm olarak görüyor. Ama ben Nehir’e kıyamıyorum.
Bunlardan herhangi birini yaparsam çok üzülür.
Zaten Nehir seneye bu alışkanlığını bırakacak, annesine söz verdi.
Ne yapılabilir
Bir profesyonel yardımı alın. Gece gündüz uğraşıp bu alışkanlığını kırmayı başaramayabilirsiniz.
Ama işin içine ne kadar çok insanı dahil ederseniz (diş hekimi, yakınlar) bırakma konusunda motivasyon o kadar büyük olur.
Çocuklar alışkanlıklarını bir anda terk etmezler, bunu kendilerinin istemeleri gerekir.
Çocuğunuza büyüdüğünü vurgulayın. Büyük olma isteği çocukluktan kalma alışkanlıkları terk etmesini kolaylaştırır.
Çocuğunuzun ağzını meşgul etmek için yedek malzemeler temin edin.
Emzik kullanıyorsa, sınırlandırma getirin. Başarısında bolca övün.
Biberon eğlencesini azaltın. Süt, meyve suyu yerine biberonuna su doldurun.
Emmenin konforunu başka şeyler ile değiştirin
Çocuğum neden parmağını emiyor?
Emme refleksi yeni doğan bebeğin ilk reflekslerindendir. Çocuklar emzirme ile birlikte veya sonrasında parmaklarını emme davranışı gösterebilirler. Genellikle emzirme süresinin kısa olması parmak emme davranışına neden olur. Bu sebeple anne ciddi bir engel olmadığı sürece çocuğunu en az 1,5- 2 yıl emzirmelidir.
Ayrıca çocuğun çok fazla yalnız bırakılması ve ailedeki huzursuz ortam da yine bu davranışı pekiştirici unsurlardandır. Sebep ne olursa olsun ebeveynin başlangıçta bu sorun karşısında paniğe kapılmaması ve çocuğun üstüne gitmemesi gerekir. "Parmağını çek ağzından" gibi direkt uyarılar bu davranışı daha da artıracaktır. Öncelikle ebeveynlerin parmak emme davranışının doğal bir süreç olduğunu kabullenmeleri ve çocuklarına çok sık olmamak şartı ile bu davranışın sağlıksal zararlarından bahsetmeleri gerekir. Ayrıca çocuklarını ,parmaklarını emerken gördüklerinde, çocuğa bir iş vererek veya onunla konuşarak dikkatlerini dağıtmaları gerekir. Bu şekilde davranış zamanla çocuğun bilincinde silinir ve çocuk parmak emmeyi unutur. Ayrıca parmak emme davranışı, uyku esnasında yaşanıyorsa çocuk uykuya dalana kadar, ebeveyn çocukla birlikte olmalıdır, diğer zamanlarda da çocuğu çok fazla yalnız başına bırakmamak sorunun çözümü için etkili olacaktır. Sorun ileriki yıllarda da tüm bu önlemlere rağmen artarak devam ediyorsa bir uzmana danışılmalıdır.
Çocukların Parmak Emmesi Dişlerinin Çarpıklaşmasına Neden Oluyor
Çocukların parmaklarını emmesi ilerleyen yaşlarda dişlerinde çarpıklık meydana gelmesine neden oluyor.
Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ali İhya Karaman, diş çarpıklıklarının kalıtımsal olmasının yanı sıra çocuklarda oluşan bazı alışkanlıkların da büyük rol oynadığını belirtti. Kahraman; anormal dil itimi fonksiyonlarının çarpık diş gelişimi üzerinde oldukça etkili olduğunu belirtirken, anne babaların çocuklarını parmak emme, kalem ısırma gibi alkışkanlıklardan uzak tutmaları gerektiğini vurguladı. Çarpık diş sorununun çocuklarda ilerleyen yaşlarda psikolojik sorunlara neden olduğunu belirten Doç. Dr. Ali İhya Karaman, dengeli beslenmenin de bu konuda etkili olduğunu belirtti.
Dişlerin güçlenmesini ve gelişimini tamamlaması için kalsiyum, florür gibi mineraller ile D vitamini içeren besinlerin sıklıkla alınmasının önemine işaret eden Karaman, her yaştaki çocuklara süt ve süt ürünlerinin mutlaka sevdirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Anahtar Kelimeler:Parmak emme sebepleri, Parmak Emmenin Nedenleri ,Parmak Emme Nedenleri ve Tedavisi,parmak emmenin sebepleri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
kerkur_teknik servisimi kullanabilirsiniz;sorularınızi MSN için kerkur@hotmail.com ekleyin
Bana Yazın E-posta olarak iletilecek bana
kerkur@hotmail.com adresine mail atın.
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
94308